18 Nisan 2015 00:56

Baharda kır çiçekleri ve sınıf güveni...

Baharda kır çiçekleri ve sınıf güveni...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Oldukça sıcak gelişmelerin yaşandığı bir dönemdeyiz. 1 Mayıs yaklaşırken gündem daha da ısınacak gibi.  Her an her şeyin olabileceği hızlı bir dönem. AKP’nin iktidarda kalmak için her şeyi ama her şeyi yapabileceği böylesi kuralsız bir zamanda, hiçbir şeyin olağan seyrinde gitmeyeceğini söylemek kehanet değil.

Ancak işçi sınıfı ve emekçilerin sınıf tutumu alarak sahneye çıkmaları Kürt halkının demokratikleşme mücadelesine güçlü bir destek atması her şeyi tersine çevirebilir. İşçi sınıfı, emek ve meslek örgütleri, sendikalar politik süreçte en edilgen kesim olmaktan bir an önce çıkabilirse, 1 Mayıs vesilesiyle işler rayına yöneltilerek ilerlenebilir.

Koşulların sınıf için oldukça elverişli olduğu günümüzde, demokrasi talepleriyle, emek taleplerini birleştirerek ilerlemek; bir birinden kopuk direniş ve grevlerin başarıyla sonuçlanmasını sağlamakla kalmayacak, mücadeleyi büyütecek ve yeniden güçlendirilmek istenen şovenizmin önünü de kesecektir.

Dolayısıyla inisiyatif almak, ileri atılmak, gece gündüz demeden baharı örgütlemek zamanı! 
İşçi ve emekçiler, ezilen ve sömürülen halklar arasındaki ilişkilerin normale doğru ilerlemesi karşısında irtifa kaybettiğini gören savaş cephesi paniklemişken, işçi ve emekçiler şevk ve heyecanla hareket edebilirler. Halk cephesi diyebileceğimiz, demokratik güçlerin birliğinin ve seçimler kapsamında düşünürsek HDP’nin güç kazanması onları korkuttu ve yeniden çatışma ortamına dönmek istiyorlar.

Bunu engellemek, özellikle batıdaki demokratik hareketle, işçi ve emekçi mücadelesiyle mümkün olacaktır.

Yeniden başa sarmayı, kışkırtılan şovenizmi engellemek için zamanın akışına bırakmadan müdahale etmek gerekiyor. ‘Kürt yok, Ermeni Soykırımı yok, Süryani kırımı yok, Alevi katliamı yok’ noktasına geldiler. Türk-İslam sentezciliği, seçim yarışının sloganı edilmiş bulunuyor.
Onlar, her tarafı kaplamaya başlayan baharın kır çiçeklerinden rahatsızlar. Ağrı-Diyadin’de gündeme getirilen, biri gerilla, biri HDP eski ilçe başkanı, Kürt hareketinden iki kişinin ölümüne neden olan, ancak halkın basiretli davranışıyla büyümeyen olay da bunu gösteriyor.

Ancak iktidardakiler, ikballeri için ülkeyi yakmaya hazır bir ekip gibi davranmayı sürdürdükçe, tarifi ve tanımı yapılmış hiçbir şey güvenilir değildir. Büyük provokasyonun tezgahlandığı gibi sonuçlanması halinde, bir anda nelerle karışılacağımızı tahmin etmek zor değil. 

Efkan Ala ile Ağrı Valisi arasında askeri operasyonun hazırlanışına ilişkin yapılan telefon görüşmesinin gerçek olup olmamasının da hiçbir kıymeti yok. Çünkü; “Yok ya, böyle bir şey asla olamaz” diyebilecek aklı selim hiç kimsenin çıkabileceğini sanmıyorum. “Olur, bunlardan her şey beklenir” noktasındayız.

Diğer yandan Karadeniz ve Akdeniz’de bindirilmiş kıtaların harekete geçirilmiş olması da bu operasyonun diğer boyutu olsa gerek. Bu oyunu bozmak için demokratik güçlerin daha sıkı birliğine ve ileri atılmasına gereksinim var. 

AKP karşısında alternatif pozlarında duran diğer sistem partilerinin ise, aslında ekonomiden, siyasete, demokratikleşmeden sosyal politikalara kadar esasa ilişkin ondan hiçbir farklarının bulunmadığı, en ufak dalgalanmada su yüzüne çıkıyor. Demokratikleşmede ısrar yerine, AKP’nin çizdiği güzergahta koşmaya mahkum gibiler!

Önce Papa’nın ardından AP’nin 100. yılında Ermeni Soykırımı için söyledikleri karşısındaki duruşlarıyla, benzer olduklarını güzelce sergilediler. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun, AKP’ye çağrı yaparak; “Seninle aynı düşünüyoruz, gel AP karşısında birlikte hareket edelim” mealindeki sözleri onların nasıl bir Türkiye istedikleri konusundaki çapını bir kez daha sergilemiş oldu. 
Refleksler, ‘sol’u ve sağıyla, milliyetçisi, ulusalcısı, muhafazakarıyla nasıl bir politik burjuva gerici cephe kuşatması altında olduğumuzu gösteriyor.

Sadece sistem partilerinin kapışmaları, kuru gürültüsü, onların seçim yarışında yükselttikleri boş bağırmalar yanıyla değil, iki sınıf arasındaki çelişki ve çatışmaların dalgaları bakımından da önemli bir dönemdeyiz.

Onlarca direniş ve grev bir birinden kopuk sürerken, işçi sınıfı ‘Derin bir iç geçirme’ döneminden sıyrılma seyrinde. Sermayeye ve sendika ağalığına tepki hat safhada. Sendikalaşma, örgütlenme mücadelesi hız kazandı. Ancak yeni bir hamlenin önünü açacak adım atılamıyor. Sınıf güveni eksik!
Kürt sorunu karşısında yaratılan ırkçı, şoven ve faşist atmosferi soluyarak uzun yıllar boyunca zehirlenen sınıfın demokratik bir atmosfere olan ihtiyacı görülüyor. Sınıfın buradan yol alması için daha yoğun çabaya gereksinim var. Demokratik atmosferin havası ne kadar etkili olur ve bu hava sınıfın ciğerlerine ne kadar çok dolarsa, Türkiye’nin bu kaostan çıkışı da o kadar yakın olur. 
1 Mayıs’a hazırlanırken yapılması gereken, demokratik karakterli saflaşmayı daha da güçlendirmek ve sınıf talepleriyle birleştirmek olsa gerek. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...