16 Nisan 2015 00:58

Provokasyona ve kara propagandaya karşı kitle mücadelesi

Provokasyona ve kara propagandaya karşı kitle mücadelesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP’nin, siyasal ömrünün sonlarına yaklaştığını, karşıt sınıflardan olmalarına rağmen, gelişmeleri akli olarak irdeleyebilen hemen herkes kabul ediyor. Gelişmelerin bu yönünün karartılması için, iktidar partisi ve hükümetinin “Reis” etiketli T. Erdoğan yönetiminde sürdürdüğü “yıldırım harekatı”nın, tek değilse de en etkili unsurlarından birini provokasyon siyaseti oluşturuyor. “Reis”in kumandasında ve koordinasyonunda özel bir rol oynadığı ve iplerini elinde tuttuğu “ya hep-ya hiç” mantığının yönlendirdiği provokasyon siyaseti, suikastçıdır, ve spekülasyonlara dayalıdır. İktidar politikasında özel bir misyonla yüklü provokasyon taktiğinin, kendini her şeye yetkili ve “milletin sahibi” sanan-ve sayan kapitalist sultan tarafından belirlendiği anlaşılan aktüel şiarı, “HDP barajın altında bırakılmalıdır!” olarak tespit edilmiştir. 

İktidar olanakları ve devlet gücünü mülk olarak gören ve kullanan bir yönetim anlayışının, üstelik yığınla yolsuzluk, rüşvet ve yağmanın faili olarak suçlandığı bir zamanda; güç ilişkilerinin değişmeye evrildiği ve halkın on milyonlarla ifade edilen bölümünün karşıda yer aldığı bir zamanda; ekonomik kayırmacılık, seçim rüşveti türünden istihdam kontenjanı ve iş yasaları; rüşveti tabana yaymanın da artık yetmediği görülerek, siyasal şiddeti yoğunlaştırmanın ayakçısı olarak şantaj ve provokasyona özel bir işlev yüklenmiştir. “Camiye ayakkabıyla girip bira içtiler”, -“Başörtülü bacımıza, üstleri çıplak elli-altmış kişi saldırarak üzerine işedi” yalanıyla kitleleri birbirine kırdırma teşebbüsünde bulunacak kadar, ülke ve halk karşıtlığıyla malul bir anlayışın, tutulmuş ve yönlendirilmiş birimleri, kontrgerilla birliklerini, MİT’in ajanlarını kullanarak, halkın giderek genişleyen ve birleşen ilerici-devrimci ve zorbalığa karşı meydan okuyucu muhalefetini güçten düşürmeye ve etkisizleştirmeye soyunduğunu görmemiş olmak için fazlasıyla saf olmak gerekir. Erdoğan iktidarının provokasyon ve kontra yönetim politikası o denli belirginlik kazanmıştır ki, AKP ve hükümetinin, ordu yönetimini de kullanarak, ve Ergenekoncularla ve Vatan Partisi yönetimiyle işbirliği içinde, siyasal şantaj, provokasyon ve karartma politikasını yoğunlaştırmaya soyunduğu, liberalinden demokratına, ilerici-devrimcisinden sosyalistine kadar geniş bir çevrede, ülke ve halkına karşı sorumluluk duyan herkes tarafından ilan edilmiştir. Bu bir olumluluktur ve her türden provokatif girişime karşı halk uyanıklığının geliştirilmesi için büyük öneme sahiptir.

Kara propaganda ve yalanın eşlik ettiği iktidar provokasyonu deşifre olmuştur; ancak bu, onun bu politika ve taktikten vazgeçeceğinin garantisini oluşturmaz. Suikastçı, spekülasyonlara dayalı ve birarada olması gereken ve olabilecek iken birbirlerine karşıt hale getirilmiş kitleler arasındaki anlaşmazlıkları istismarla kullanmaktan geri durmayan, düşmanlaştırıcı ve çatışmacı kapitalist yağmacı yönetim politikasında, provokasyon ilk kez gündeme gelmiyor. Kitlelerin, kendilerinin hakları ve gerçek çıkarları yönünde politika yapma, sermaye ve fraksiyonlarından uzaklaşarak demokratik-sosyalist örgütlenmelere yönelme eğiliminin güçlendiği her dönemde olduğu gibi, tekelci gericiliğin ve emperyalist haydutluğun temsilciliğini üstlenmiş ve kendileri de tekelci ve halk düşmanı olan yönetimler, bu gelişme ve eğilimin önünü kesmek üzere, ekonomik, politik, askeri manevralara başvurmuşlardır. Bizde yaşananların Nazi dönemi politikalarıyla kıyaslanmasının bir nedeni de yalanın, kara propagandanın, gerçeklerin saptırılmasının Nazi yöneticilerini hasetten çatlatır düzeye çıkarılmış olmasıdır. Savcının öldürülmesinde üstlenilen rolün karartılması çabasında olduğu üzere, Ağrı-Diyadin’de yaşananlarda, AKP’ne ve onun “daimi lideri” olarak tanıtılan Erdoğan’ın seçim ve yönetim politikasına malzeme edilmiştir. Belirli siyasal “figurler”in kontra başı olarak rol oynadıkları suikastler, bireysel terör kışkırtıcılığı ve yönlendirmeleri, askeri imhaya gönderip büyük çatışmalar yaratarak, yığınların yedekliğini yenileme çabaları; hepsi şimdi buna yönelmiştir. 

Bu büyük tehdit karşısında siyasal uyanıklık, provokasyon ve suikast politikası ve taktiklerinin boşa çıkarılması için, şimdi daha da önem kazanmıştır. Nazi yöneticilerinin taktiklerini izleyerek, yıldırım harekatları düzenleyen ve yıldırma politikası izleyen burjuvazinin bu en tehlikeli ve tehdit edici “kıtası”nın önünü kesmenin en etkili ve tek yolu, işçi sınıfı ve kent-kır emekçileri tüm uluslardan, ulusal topluluklardan, dini ve mezhebi kesimlerden tüm ezilen ve sömürülenlerin en geniş kesimlerini mücadelede birleştirme tutumunda ısrar etmek, mümkün en geniş seçmen kitlesinin HDP’ne oy vermesini sağlayacak bir çaba içinde olmak; siyasal uyanıklığı elden bırakmaksızın, iktidar ve baş yöneticisinin provokatif ve saldırgan, çatıştırmacı ve şiddete dayanan politikasını, olabilir en geniş şekilde ve etkili tarzda teşhir ederek etkisiz kılmaya çalışmak olmalıdır. HDP’nin seçim barajını aşması, olayların ve iktidar partisinin provokasyon ve terörünün daha da açıklık kazandırdığı üzere, şimdi çok daha önem kazanmıştır. Newroz ve 1 Mayıs coşkusunu birleştirip milyonlar olarak Erdoğan diktasının karşısına dikilmek dışında, hak ve özgürlüklerin kazanılması yönünde ileriye yürümek mümkün değildir. Kitlesel mücadele ve siyasal devrimci uyanıklık; şimdi en çok gerekli olandır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...