07 Nisan 2015 01:00

Ucuz mu yırttık?

Ucuz mu yırttık?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğer dostlarla değilsem -ki bu hallerde futbol bir vesileden fazlası değildir- memleket futboluna mesafeli yaklaşmayı tercih ettiğim bir sır değil. Bu köşeyi takip edenlerin de fark ettiği üzere uzun süredir mecbur kalmadıkça Türkiye futbolu üzerine yazmıyorum. Passolig’in katkılarıyla zaten maçlara gitmek mümkün değil de televizyondan izleyesim de gelmiyor.
Tek tük 2.lig (PTT 1.) maçlarını seyretme huyumu geçen sezonki Bucaspor-İBB maçında Mehmet Batdal’ın gol attığı için iğrenç küfürlere maruz kalması sonrası bıraktım. Sahalarımızda her saniye rastlanan bu olaya o an tanıklık etmek tepemde bir şeyleri tak ettirdi
galiba.
Her neyse.
Oynanan futbol kötü, bunu biliyoruz, maçlara 10’ar dakika bakarak anlaşılabilecek bir şey bu. Ama tarafların kazanmak için feda etmeyi göze aldıkları şeylerin büyüklüğü, futbol kalitesizliğinden çok daha rahatsız edici.
Benim açımdan futbolumuzu izlenmez kılan asıl şey bu, Demirören-Terim’den kulüp yöneticilerine, futbolculardan taraftarlara, medyadan antrenörlere sirayet eden ruh hali… Her şeyin kazanmayla ölçülmesi, yapaylıkta sınır tanımayan ayrılıklarla belirlenen kulüp taraftarlığının anlamsız bir nefretle halkalar halinde önlenemez yükselişi…
Elbette futbol taraftarlığında kendisini açığa vuran bu nefret ve şiddet sarmalı, toplumsal dinamiklere göbeğinden bağlı. Bu yüzden hükümet Passolig’i meşrulaştırmak için “Bununla tribün şiddetini, küfrü çözeceğiz” derken bu üfürüğü teşhir ediyorduk. Toplumsal bir sorunun, problemin sadece belli bir alandaki tezahürünü ortadan kaldırma iddiasıyla çözülemeyeceğini söylüyorduk. Bu girişimin açıkça bir göz boyama, en iyimser ihtimalle de kiri pası halının altına süpürme operasyonu olduğunu vurguluyorduk.
Nitekim Passolig, futbolun üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Tribünler tatsız tuzsuz, şiddet ve küfürse aynen devam.
Cumartesi akşamı yaşanan korkunç olay hepimizin malumu. Kısmet biraz uzağımızda olsa bugün bu ülkenin en yetenekli futbolcuları için gözyaşı döküyorduk. Ve elbette böylesi bir saldırıyı planlayıp, hayata geçirebilecek seviyede bir nefretin nasıl yaratıldığı üzerine daha fazla düşünüyor olurduk (Organize bir kontra faaliyetle karşı karşıya isek daha vahim elbette. Ama bu konuda spekülasyondan öte bir şey yapamam).
Her şey olağanmış gibi devam etmemeli.  “Ucuz yırttık” ruh hali egemen ve bugünkü ortamın oluşmasına sebebiyet veren, başta her kulüpten yöneticiler, hiçbir ders çıkarmış değil.  Örneğin Mahmut Uslu, örneğin bu hadiseyle ilgili mesajına bile şikeyi sıkıştıran Galatasaray yöneticisi, örneğin meseleyi “Trabzon fenomeni” ile açıklayabileceğini zannedenler…
Futbol şiddeti Cizre’de yaşandığında yükselen ırkçılık soslu tepkilere “Memleketin geri kalanına bakın, şiddet-küfür yoksa  öyle konuşalım” demiştik şimdi bu çetrefil mevzuyu Trabzon özelinde izah edebileceğini sananlara da aynı şeyi söylüyoruz.
Mevzu derin, mevzu her gün haberini aldığımız korkunç kadın-trans cinayetlerine, polis baskısına, cinsel şiddete, kapitalist cendereye futbola olduğundan çok daha yakın.
Hal böyleyken “Allah’ın sevgili kuluymuşuz” deyip şükredersek, meseleyi belli tarafların imajına bağlamaya kalkarsak, hatta sadece kontra eylem şüpheleriyle yetinirsek çözüm yolunda hiçbir adım atmaya niyetimiz olmadığını da kanıtlamış oluruz.
Bu memlekette Burak Yıldırım adlı genç üzerinde Fenerbahçe forması olduğu için İstanbul’da öldürüleli 2 yıl oldu. Unutmayalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa