06 Nisan 2015 00:51

Müjdeler

Müjdeler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Alman sinemasının korku klasiği Dr. Caligari’nin Muayenehanesi, filme ismini veren doktorun uyurgezer Cesare’ı hipnotize edip ona cinayetler işletmesini konu alır. Karanlık, sivri, yamuk, tuhaf bir atmosferi vardır. Dönemindeki her film gibi sessiz bir filmdir. Alman dışavurumcu sinemasının başta gelen örneklerinden sayılır. Birinci Emperyalist savaşın bitiminin ardından. 1920 yılında Robert Wiene tarafından yapılmıştır. Savaşmak için hipnotize edilmiş halkı ima eder. Özellikle Frankfurt Okuluna yakın yazar Siegfried Kracauer’den beri de Nazilerin iktidara geldiği siyasi iklimin sinemadaki temsilcisi gibi tartışılır. Kracauer, Caligari’den Hitler’e kitabında filmin Alman toplumunun bir tiranı ‘çağırışını’ ve isyan etmekten uzaklığını simgelediğini yazar. 

Sinema yazarı Rüdiger Suchsland, geçen sene ilk filmi ‘Caligari: Korku Sinemaya Geldiğinde’ ile İstanbul Film Festivali’ndeydi. Bu yılki 34. festivalde bu hafta içinde gösterilecek olan ikinci filminin başlığı ise Kracauer’in kitabıyla aynı: Caligari’den Hitler’e. Film, Weimar Cumhuriyeti sinemasında Nazizmin ‘müjdesini’ arar, yani 1919-1933 yılları arasında Almanya’nın Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı yenilgisinden Nazilerin iktidara gelişine kadarki dönemde. Savaş kaybetmiş bir toplumda özgürlük yıllarıdır, kapitalizmin yerleşmesi ile kriz buna eşlik eder. Sinemada da, Caligari’den başlayarak, isyan, korku, öfke, zafer hayali, elbette kaçış bolca mevcuttur. Ürkütücü bir gelecek tasavvuru, karanlık, baskıcı, sevimsiz distopyalar, dışavurumculuğun şanındandır zaten. Toplumun gerçeklerine odaklanan epey çarpıcı filmler de çekilir diğer yandan. Burjuvalar öfkenin hedefindedir. Suchsland, Kracauer gibi, sinemanın etkilendiği ve etkilediği toplumun hayallerinin bir diktatör hayaline doğru evrildiğini anlatır. 

Acayip örneklerden biri, Prusya Kralı Fredericus’un onlarca filminin çekilmesidir mesela. “Çünkü o savaş kazanmıştır” der film. Bizdeki Osmanlı ve Fatih kontenjanının başka ideolojik açıklamalarını yapmaya alışık olsak da, benzerlik ortada durur. Bir kontenjan da tımarhanelerdir çünkü “Weimar sineması tımarhane ile başlar (Dr. Caligari), tımarhane ile biter (Dr. Mabuse’nin Vasiyeti).” Fritz Lang’ın filminde Mabuse tımarhanede katliam planları yapar, durmadan bir şeyler yazar. Caligari’den Hitler’e’de konuşan yönetmenlerden Fatih Akın’ın şu sorusuna hayır demek güçtür: “Mabuse’nin hastanede yazdığı Mein Kampf (Kavgam) değil mi?”

Sinemada ve halkta özlemi duyulan şeyin yıkıcı bir tiranlık olduğu tartışmaya açık bir fikir olmakla birlikte, o boşluğun Naziler tarafından doldurulduğu ortada. Özellikle Avrupa’nın faşizmin yükselişini tartıştığı günlerde -bizim vaziyetimiz zaten malum da- kitlelerin ruh hali ve bunun sinema perdesinde kendine yer bulması epey zengin bir tartışma konusu. Belki bizde gişe rekortmeni Recep İvedik filmlerinin herkesin ensesine vuran kıllı kahramanının ardından bir Recep’ten Recep’e analizi yapılabilir ama yukarıdakine göre dümdüz bir şey olması muhtemel. 

Yüzüncü yılı kutlanan ‘Türk Sinemasının’ o kadar da ciddi olmayan analizleri ise, hiç de aynı sıkıcılığı vaat etmez. Bakınız: Müjdeler Var Yurdumun Toprağına Taşına, Erdi Sinemam 100 Şeref Yaşına! Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu’nun 22 dakikalık belgeseli, sinemanın ve Türkiye’nin resmi tarihinin aptalca açıklarıyla tatlı tatlı alay eder. Bir askerin çektiği varsayılan, nasıl olduğu tartışmalı bir yıkımın hiçkimsenin görmediği filmi başlamak için gayet uygun bir yerdir zaten, resmi ‘Türk Sineması’ kurgusunu yapmak için olduğu kadar, onu yerle bir etmek için de. 

Caligari’den Hitler’e 9, 10 ve 11’inde, Müjdeler... ise tek gösterimle 11’inde festivalde. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...