05 Nisan 2015 01:00

Kalkan ile cübbe...

Kalkan ile cübbe...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Milli irade buyruğu sınırlar ötesinden gümbür gümbürdedi; “Bal gibi aranır!” Bölücü birileri ‘Nah aranırlar!’ demiş olsa ki, milli iradenin sorunu ilelebet çözmeye yönelik buyruğunu milli irade yankılayıcısı okur, yazar, çizer, konuşur ve gerekliyse anında uzmanlaşanları,  beyinlerinin ‘gelen emirler’ hücrelerine depolanan ‘Bal gibi aranırlar!’ sloganını ülkesel ses yükseltici işlevleriyle orada,  burada, şurada tıngırdatmaya başladılar.
“Ne yapılır, ne yapılır?’ “Aranır.” “Kim aranır?” “Cübbeliler aranır.” “Cübbeliler de kimler?” “Avukatlar…”
Milli irade buyruğunun, buyruğun kendiliğinden devreye girer yankılatıcılarının ses yükselticilerinde çınlayan mantığında bozuk ve çarpık önermeler var.
Biliyorum, milli irade buyruklarının mantığındaki bozuklukları düzeltebilmek olanaksızdır; olanaklı olsaydı ona milli irade denmezdi. Ama ben gene de önermelerdeki düşünsel bozuklukları sıralamak istiyorum.
Öncelikle, adliye binalarına silah ve benzeri aletlerin sokulmasını engellemek istiyorsanız, binaya girenleri bu gibi aletleri saptayan cihazlardan geçirirsiniz. Bu işleme arama denmez, en kötü anlam tınlamasıyla ‘Denetim teknik taraması’ denir. Teknik anlamıyla ‘arama’ denirse, özellikle avukatlar itiraz ederler. Çünkü avukatları ancak kendilerinin suç oluşturan eylemlerine ilişkin belgeleri elde etmek için arayabilirsiniz. Bunun için de mutlaka bir mahkeme kararı gereklidir ve arama Baro temsilcisinin huzurunda, savcı gözetiminde belli kurallara uyarak yapılır. Avukatın müvekkiline ilişkin bir belgeye mahkeme kararıyla bile ulaşılamaz. Yani ‘devlet’ bu belgelere ulaşamaz. Ve avukatın görevi müvekkiline ilişkin belgeye, mahkeme kararı bile olsa, ‘devletin ulaşmasını’ engellemektir. Bu avukatlığın işlevsel onurudur ve milli iradeye feda edilemez.
Sonra, adliye binalarında cübbe giyerek görev yapan avukatın yanı sıra yargıç ve savcı da cübbe giyer. Bu nedenle, ‘cübbeliler’ tanımı sadece avukatları ifade etmez. Milli irade buyruğu ‘cübbeliler de aranır’ tekerlemesiyle sadece avukatları işaret ediyorsa, milli iradenin ‘cübbeli’ sözcüğünü cübbe giyerek görev yapanları (bazen yargıç, bazen savcı, bazen profesör, ama asla din adamı değil) hizaya getirmeye yönelik, kötüleyici anlam yüklemesiyle kullandığı hatırlandığında, avukatlığa had bildiriliyor demektir.
Nihayet, had bildirme, yargıç-savcı ve avukat arasında yargıdaki karşılıklı işlevleri bakımından ayırımcılığa yol açtığında, yargının örgütlenmesi, yapılanması ve işleyişinde avukatlık kurumu ‘iddia ve hüküm kurumlarına’ yabancılaştırılıyor, avukat yargılama faaliyetinden dışlanıyor demektir. Bu da, despotik yargı siyasetinin milli irade ideolojisindeki despotizm ötesi anlamını gözler önüne serer.
Adliye binasına girerken yargıç, savcı, avukat, cumhurbaşkanı, başbakan, adalet bakanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, adliye çalışanları, davacı, davalı, tanık, vatandaş, kim ne olursa olsun herkesi, bir ayırıma gitmeksizin silah ve benzeri aletleri saptayan cihazlardan geçirirseniz, kimse ses çıkartmaz.
Ancak avukatın cübbeli sözcüğüyle tanımlanarak bal gibi aranması gerektiği buyrulursa, cezalandırma kudretine sahip olduğu iddiasıyla yargıyı egemenliğine almış iktidara karşı, onun panzehiri olarak ve halkın yargıdaki hak arama özgürlüğünün yegane temsilcisi sıfatıyla tarih sahnesine çıkmış avukatlar direnirler.
Çünkü avukatlığın tarihi bu mücadelenin tarihidir.
Adliyede ‘aramaya’ karşı direnen avukatı bugün polis ‘kalkanıyla’ adliye dışına çıkartanlar, kimsenin kuşkusu olmasın, yarın o kalkanlara karşı avukatlarını yanlarında görebilmek için demokrasi duacısı olacaklardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...