30 Mart 2015 01:00

Örtü altında zifiri karanlık

Örtü altında zifiri karanlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Meclis, Cumhurbaşkanına örtülü ödeneği kullanma hakkı verdi. Gerekçe kapalı istihbarat ve savunma...
Söz konusu olan ‘gizli ödenek ve istihbarat toplama’ yetkisi olunca haliyle şu soruldu: Hayırdır, Saray’a bağlı MİT mi kurulacak?

Muhalefetin genel kanısı, Erdoğan’ın MİT’teki ‘yasa dışı yapıyı’ kendine bağlayacağı yönünde.
MİT’teki yasa dışı yapı ne yapar? 

Asıl cevaplanması gereken soru bu. Diğer tartışmalar bence toplum açısından daha önemsiz! 
Diğer tartışmalar neler? Şöyle bir hatırlatıp ve neden önemsiz olduğuna dair fikrimi kısaca özetleyeyim.
Tartışmalardan ilki şu soruya odaklanıyor: Başbakan Davutoğlu’nun inisiyatifinde olması gereken ödenek nasıl olur da Saray’a verilir?

Hemen belirtelim ki, örtülü ödeneğin zaten, cumhurbaşkanı olmasının ardından Erdoğan tarafından kullanılmış olması ihtimali yüksek. Yeni düzenlemeyle bu fiili duruma yasal çerçeve oluşturuldu. 
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Çiğdem Toker, bu tezi şu üç maddeyle pekiştiriyor.  

Bir. Erdoğan’ın örtülü ödeneğin başına atadığı Maksut Serim, Davutoğlu döneminde de görevine devam ediyor.

İki. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın son bir aylık görevden ayrılma-dönüş trafiği Erdoğan’ın kontrolüne işaret ediyor.

Üç. Davutoğlu’nun altı aylık örtülü ödenek harcamaları ile Erdoğan’ın başbakanlığının son altı ayına dair harcamalarının birbirine yakın. (Yani, örtülü ödeneğin kullanım üslubu, harcama öncelikleri, politikaları da aynı kalmış). 

MESELE PARALEL DEVLET Mİ?

Tabii burada şu soru akla gelebilir: Madem örtülü ödeneği Erdoğan kullanıyordu ya da örtülü ödenek onun istediği doğrultuda kullanılıyordu cumhurbaşkanına neden böyle bir yetki verildi?

Tabii ki, Erdoğan istediklerini başbakana söylese başbakan o istekleri yerine getirirdi. Fakat Erdoğan Anayasanın kendisine vermediği yetki ve sorumlulukları da, hükümeti olabildiğince etkisizleştirerek, kendinde toplamak istiyor.   

Elbet de bu arada, Erdoğan’a sağlanan yeni yetkilerle, burjuva demokrasinin ‘göstermelik’ kuvvetler ayrılığı ilkesi bir darbe üstüne darbe yiyor. 

En ağır darbelerden biri de kesinlikle sonuncusu oldu. Erdoğan’a “İstihbarat, güvenlik” gibi çok geniş alanlarda, başbakanın yetkisine paralel yetkiler verildi. Böyle olunca da CHP ve MHP’den, ‘Sarayda paralel devlet yapılanması’ eleştirisi geldi.    

Peki mesele bu mudur?    

“Gizli ve denetlenemez” olan ödeneği ‘devletin mi yoksa saraydaki paralel devletin mi harcayacağı’ mıdır mesele?  

Tartışmasız saraydaki yapılanma* başlı başına bir tartışma konusudur. Fakat ödenek meselesinde tartışılması gereken devlet değil! 

GEÇMİŞTEKİ İCRAATLARI HATIRLAMAK

Türk Silahlı Kuvvelerinin, polis teşkilatının, MİT’in, jandarmanın... Yani tüm ‘güvenlik ve istihbaratla’ ilgili kurumların zaten yasal devasa bütçeleri var.  

Öyleyse örtülü ödenek neyin nesi?  

Bu soruya, “Devletin karanlık işlerini ve kontrgerilla faaliyetlerini finanse etmek” dışında bir cevap verilebilir mi?  

Çiller döneminde daha çok kişisel harcamalar ve istismar nedeniyle gündeme gelse de... Asıl, PKK ile savaşta devletin yürüttüğü kontrgerilla (Bombalama, infaz çetelerini finanse etme) faaliyetleri için kullanıldığı Susurluk’ta açığa çıktı! 

Çiller hükümetinin ödenekten dönemin parasıyla 5.3 milyon harcama yapmasının, artan faili meçhuller, palazlanan Hizbullah, bin operasyonlar dönemine denk gelmesi tesadüf olabilir miydi zaten?
AKP döneminde durum değişti mi?

Harcamaların seyrine bakarak bu soruya bir yanıt verilebilir. AKP iktidarı döneminde örtülü ödenekten yapılan harcamalar, 2006 yılından itibaren bir önceki yılı aşarak sürekli artıyor. 2012-2014 yılları arasında ise zirve yaptığı görülüyor.

Örtülü ödenek konusunda çalışma yapan CHP’li Vekil Atilla Kart’ın sıraladığı ihtimaller şunlar: Yasa dışı dinlemeler. Gizli tanık yapılanmaları. Başbakanlık özel kalem ilişkileri ile örtülü ödenek harcamalarının iç içe girmesi. İçişleri-Adalet-Başbakanlık odaklı yasal yapılanma ile iç içe giren illegal yapılanmalar. Gizli hizmet giderleri kalemiyle Barışı Destekleme ve Koruma Harekatı kalemlerinin iç içe girmesi. Ödeneğin siyasi amaçlarla ve yasaya aykırı olarak kullanılması.  Ve nihayet Suriye’deki çatışmalarda lojistik destek ve istihbarat amacıyla belli gruplara aktarımların yapıldığı yönünde kaygı ve kuşkular. 

Esas artışın çarpıcı biçimde 2012’de gerçekleşmesi Suriye ihtimalini güçlendiriyor. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanıyken yaptığı, Libyalı isyancılara 300 milyon dolar yardım yapıldığı yönlü açıklamaları da... “Suriye’den önce Kaddafi’yi devirme planları kapsamında Libya’daki isyancılara harcama yapıldığı yorumlarına neden olmuştu.

Şimdi asıl soruya gelelim: Peki,  Erdoğan bu parayı ne yapacak? 

Ya da yazının başındaki, muhalefetin iddiası üzerinden sorduğumuz soruyu hatırlayalım: MİT’teki ‘yasa dışı yapı’ ne yapar?

* Saraya örtülü ödenek sağlayan torba yasada İç Güvenlik Paketi de yer alıyordu. Polise silah kullanma, savcılık kararı olmaksızın arama; bakanlığa İnternet’i kesme yetkisi veren ve daha pek çok antidemokratik uygulamayı içeren iç güvenlik paketi, polis devletine gidişatın göstergesi. Bu durumda Saraydaki yapılanmayı, “Açık polis devletine örtülü başkanlık’ diye tanımlamak isabetli olur sanırım.


ERDOĞAN’IN İTTİFAKLARINI DÜŞÜNÜNCE... 

Bugüne kadar kirli işlerde kullanıldığına dair bilgilerin açığa çıktığı örtülü ödeneğin, ‘istihbarat ve savunma’ gerekçesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tahsis edilmesi yeni acabaları gündeme getirir mi? 
Son dönemdeki ittifak arayışlarını düşününce endişelenmemek mümkün değil!

Önce Cemaati ezebilmek ve iktidarını pekiştirmek adına AKP’nin, Ergenekon ile kucaklaştığına tanık olduk. 

Gladyocu figürleri birer kahramana çeviren o ittifakın iktidar tarafından meşrulaştırılmasının sloganı şu olmuştu: Ülkenin milli ordusuna kumpas kurdular”.

Sonrasında, kendisini partisinin üstüne koymasının getirdiği gerilim içinde Erdoğan’ın yeni ittifaklar arayışına tanık olduk. Harp akademilerine giderek “Balyoz ve Ergenekon davaları” ile ilgili “Paralel bizi aldattı” diye askerden özür dilemesinin iki hedefi vardı. 

Birincisi, ulusalcı çevrelerle ittifakını yenilemek. İkincisi ise askerle ittifakını zirveye çıkarmak!
Ordudan da, Erdoğan’la paralel icraatlar geldi: ‘Terörist başı’ kavramı ordu bildirisinde tekrar kullanıldı. Roboskî’deki katırlar “kaçakçılıkta kullanıldığı” iddiasıyla katledildi.  ‘Eşme Ruhu’na karşı çıkan ordu bildirisinde YPG ile iş birliği yapıldığını reddetti. Mardin kırsalında askeri operasyon başlatıldı vs.
Derin devletin geçmişteki kirli işlerini düşününce bu yeni ittifaklar akla kötü şeyler getiriyor. Geçen hafta ‘Adımlar’ dergisine yapılan bombalı saldırı da kötü şeyleri pekiştiriyor.


İTTİFAK ZORUNLU, YA PROVOKASYONLAR?

Erdoğan’ın yukarıda belirttiğimiz yeni ittifaklarının yanı sıra pratikte duyduğu ihtiyaçlar, örtülü ödenek ile ilgili sorgulamayı derinleştirmeyi gerekli kılıyor.

Erdoğan’ın hayalini kurduğu tek adam (başkan) olabilmesi için, MHP’ye giden oyları durdurup, HDP’yi de yüzde 10’un altında tutabilmesi gerekiyor.

HDP’nin yükselişini durdurmanın yolu Kürt siyasi hareketini sokağa çekmekten geçiyor. Zira anketler, Kobanê için yapılan 6-7 Ekim eylemleri sırasında Kürtlerin sokağa çıkmasının, Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adaylığı sırasında kazandığı oyları sıfırladığını söylüyor.

İşte bu anket birilerine, HDP’nin yüzde 10’u aşmasını engellemenin yolunun “Kürtleri sokağa çekmekten geçtiği” ilhamını veriyor.  

Milliyetçilerle, Kürtlerin çatışmasına yol açacak bir provokasyon masada duruyor olabilir. 
Çünkü böylesi bir provokasyon, MHP’ye oy yönelişini durdurur. HDP’yi de yüksek ihtimalle baraj altında tutar. 

Başka hangi ihtimaller masada. Örneğin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç dedi ki... “CHP ve MHP’nin yapamadığını HDP yapabilir. HDP Alevilerin desteğiyle yüzde 12 oy alabilir. HDP’den korkuyoruz”.
Biz de korkalım mı acaba? Kürt-Türk provokasyonu kadar acaba mezhepsel bir kirli iş de olabilir mi diye...
Suudi Arabistan’ın, Yemen’e saldırırken desteğini aldığı Sünni cephede Türkiye’de yer almışken... Söz konusu gelişmeler, “Türkiye, mezhep savaşlarının bir alanına dönüştürül mü?” sorusu gündeme getirmişken... 

Tarihsel deneyimler, yeni ittifaklar, her gün bir yenisine tanık olduğumuz ‘iktidar için her şey mubah’ anlayışı endişeleri derinleştiriyor. Acabaları çoğaltıyor.

İyisi mi hepimizin ödediği vergilerden oluşan devlet bütçesinden oluşturulan örtülü ödeneğin üzerindeki örtü kaldırılsın. 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa