Asimilasyon: Tek dillilik, tek dinlilik yasallık
Fotoğraf: Envato
Bugünlerde din savaşları, mezhep savaşları Ortadoğu’yu kasıp kavuruyor. Ancak dil asimilasyonundan konuşuluyor da din asimilasyonundan pek konuşulmuyor. Hatta din özde masummuş, hatalardan dinin yanlış yorumları sorumluymuş gibi sorunun esasından kaçıcı mazeretler öne sürülüyor.
Asimilasyonla din arasında nasıl bir ilişki var? Dinin asimilasyonist etkisi, hem toplumu hem de tekil zihinleri tek tipleştirmede en az dil kadar, hatta ondan çok daha fazla etkiye sahip değil mi? Dil az çok her tür duygu düşünceye aracılık ederken din farklı algı, duygu ve düşünceleri dışlayıp zihni bir ve aynı olana zorlamıyor mu?
Dilciliğe, dinciliğe nasıl yaklaşmak gerekiyor? Buradaki ana sorular şu ki, dilin de dinin de ideolojik normatif boyutları neler? Tümden mi normatifler? Zihni açıyorlar mı sınırlıyorlar mı? Kendinden dışındakileri dışlıyorlar mı? Tek dilliliğe karşı çıkılıyorsa tek dinliliğe ne denecek?
Önce duygular vardı. Duyguları ifade edecek haykırışlar sesler ona sözcülük etti. Şiirler şarkılar rakamlar harfler… Yavaş yavaş yapı biçimleniyor ancak gramer giderek duygu ve seslerin yerine geçiyor, onlara ket vuruyor. Yapılandırılmış dil bir yandan işi kolaylaştırıyor gibi ancak öbür taraftan katılaştırıp öldürüyor. Türkçe derslerini, dilbilgisi derslerini tümden kaldırmak mı gerekiyor, biraz tutmak mı gerekiyor, zor sorular. En tutucu olanı ise bol bol gramer-dilbilgisi dersi verilmesidir.
Önce zihin düşünce vardı. Sonra tanımlar mitler büyüler oluşmaya başladı. Bunları yapan insanlardı, kurallar mitler henüz insanın önüne çok geçmemişti. Putları insan biçimlendirebiliyordu, yeni putlar yapabiliyordu. İslam dininde de söylendiği üzere küçük cahil insan kendi yaptığı putlara tapıyordu. Bu hem geri bir durum hem de kendinden tümden kopmuş cin, peri, melek, Tanrı’ya tapmaktan daha insani bir durumdu.
Tek tanrılı dinlerin kutsalları insana tümden hakim, hatta peygamberlere de tümden hakim “ezeli ve ebedi” üstünler haline geldi.
Sami dinleri ehli kitap dışında farklı inanç ve düşüncelerin yaşamasına müsaade etmiyor. Ortadoğu’nun, Amerikan kıtasının, Avustralya’nın durumu ortada. Afrika’nın durumu ortada. Hıristiyanlık da, İslam da, Yahudilik de kendisi dışındaki din ve inançlara yaşama hakkı tanımıyor.
Dahası kendine iman etmişlere de düşünsel bir özgürlük tanımıyor, dinin tanımladığı sınırların ötesinde bir yaşama, düşünme, yaratma şansı vermiyor.
İstanbul Türkçesi diğer dillerden önce en çok da Türkçeye zarar verdi, Türkçenin yüzlerce lehçesi ve ağzı kayboldu. Dinler de başkalarından önce en çok da kendi tebaasına zarar veriyor, onların yaratıcılığı ve zihinlerini ele geçiriyor, özgürleşmesine müsaade etmiyor.
Dil, din, okul benzerlik taşıyor. Başta biraz açılım sağlıyor, çocukları birkaç yıl besliyor, ancak giderek aynı döngünün ve rutinlerin içine sıkıştırıyor, çocukluktan gençliğe doğru tümden tutucu bir rol oynamaya başlıyor. Dinler de okullar gibi başta biraz evrensellik, biraz kozmik tanım, biraz adalet ve iyilik, biraz yaşam ve ölüm sorunlarını ilerletiyor, ancak sonra tümden kuşatıcı ve daraltıcı bir işleve bürünüyor.
Sorun şu ki, dilin de dinin de okulun da hazır yapısı, düzenleyici ve tanımlayıcı işlevi, başlangıç evresinde bir miktar olumlu rol oynasa da sonrasında tümden tutucu bir role dönüşüyor.
Dilcilik de dincilik de yasacılık da tek tipleştirici işlevlerde bulunuyor. Cahili düzene sokuyor ancak düşünceyi de zihni de hizaya getiriyor. Dil de din de yasalar da bir yandan insani uygarlığı içinde barındırırken diğer yandan insanın önüne set olarak çıkıyor, sesler mitler daha insana aitken diller dinler insanın karşısına geçiyor.
Wittgenstein”ın “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” savı farkında olarak veya olmayarak tam da dilin böyle tutucu, mantıkçı, idealist boyutunu açığa vuruyor. Oysa dili yaşam belirliyor, düşünce belirliyor, dünya veya düşünce dile hapis değil yani, ancak dil de din de dünyayı ve düşünceyi hapsetmek istiyor.
Mevcut dillere, dinlere, kurallara hapsolmamak gerekiyor. Bunun bir yolu insan ve doğa odaklı, yaşam odaklı düşünmek, dili de kuralları da yaşama ve insana üstün değil, onlara içsel kılmaktır.
- Köy Enstitüsü farkı, şehre ve geleneğe uymazlığı: Hümanist, yararcı, bütüncül köy rehberi 19 Nisan 2024 04:47
- 31 Mart Yerel Seçimleri: AKP'nin dinci eğitimine karşı bilgi ve özgürleşme talebi 05 Nisan 2024 04:47
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45