27 Mart 2015 00:54

Asimilasyon: Tek dillilik, tek dinlilik yasallık

Asimilasyon: Tek  dillilik, tek dinlilik yasallık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugünlerde din savaşları, mezhep savaşları Ortadoğu’yu kasıp kavuruyor. Ancak dil asimilasyonundan konuşuluyor da din asimilasyonundan pek konuşulmuyor. Hatta din özde masummuş, hatalardan dinin yanlış yorumları sorumluymuş gibi sorunun esasından kaçıcı mazeretler öne sürülüyor. 

Asimilasyonla din arasında nasıl bir ilişki var? Dinin asimilasyonist etkisi, hem toplumu hem de tekil zihinleri tek tipleştirmede en az dil kadar, hatta ondan çok daha fazla etkiye sahip değil mi? Dil az çok her tür duygu düşünceye aracılık ederken din farklı algı, duygu ve düşünceleri dışlayıp zihni bir ve aynı olana zorlamıyor mu?

Dilciliğe, dinciliğe nasıl yaklaşmak gerekiyor? Buradaki ana sorular şu ki, dilin de dinin de ideolojik normatif boyutları neler? Tümden mi normatifler? Zihni açıyorlar mı sınırlıyorlar mı? Kendinden dışındakileri dışlıyorlar mı? Tek dilliliğe karşı çıkılıyorsa tek dinliliğe ne denecek?

Önce duygular vardı. Duyguları ifade edecek haykırışlar sesler ona sözcülük etti. Şiirler şarkılar rakamlar harfler… Yavaş yavaş yapı biçimleniyor ancak gramer giderek duygu ve seslerin yerine geçiyor, onlara ket vuruyor. Yapılandırılmış dil bir yandan işi kolaylaştırıyor gibi ancak öbür taraftan katılaştırıp öldürüyor. Türkçe derslerini, dilbilgisi derslerini tümden kaldırmak mı gerekiyor, biraz tutmak mı gerekiyor, zor sorular. En tutucu olanı ise bol bol gramer-dilbilgisi dersi verilmesidir.

Önce zihin düşünce vardı. Sonra tanımlar mitler büyüler oluşmaya başladı. Bunları yapan insanlardı, kurallar mitler henüz insanın önüne çok geçmemişti. Putları insan biçimlendirebiliyordu, yeni putlar yapabiliyordu. İslam dininde de söylendiği üzere küçük cahil insan kendi yaptığı putlara tapıyordu. Bu hem geri bir durum hem de kendinden tümden kopmuş cin, peri, melek, Tanrı’ya tapmaktan daha insani bir durumdu. 

Tek tanrılı dinlerin kutsalları insana tümden hakim, hatta peygamberlere de tümden hakim “ezeli ve ebedi” üstünler haline geldi.

Sami dinleri ehli kitap dışında farklı inanç ve düşüncelerin yaşamasına müsaade etmiyor. Ortadoğu’nun, Amerikan kıtasının, Avustralya’nın durumu ortada. Afrika’nın durumu ortada. Hıristiyanlık da, İslam da, Yahudilik de kendisi dışındaki din ve inançlara yaşama hakkı tanımıyor.

Dahası kendine iman etmişlere de düşünsel bir özgürlük tanımıyor, dinin tanımladığı sınırların ötesinde bir yaşama, düşünme, yaratma şansı vermiyor. 

İstanbul Türkçesi diğer dillerden önce en çok da Türkçeye zarar verdi, Türkçenin yüzlerce lehçesi ve ağzı kayboldu. Dinler de başkalarından önce en çok da kendi tebaasına zarar veriyor, onların yaratıcılığı ve zihinlerini ele geçiriyor, özgürleşmesine müsaade etmiyor.

Dil, din, okul benzerlik taşıyor. Başta biraz açılım sağlıyor, çocukları birkaç yıl besliyor, ancak giderek aynı döngünün ve rutinlerin içine sıkıştırıyor, çocukluktan gençliğe doğru tümden tutucu bir rol oynamaya başlıyor. Dinler de okullar gibi başta biraz evrensellik, biraz kozmik tanım, biraz adalet ve iyilik, biraz yaşam ve ölüm sorunlarını ilerletiyor, ancak sonra tümden kuşatıcı ve daraltıcı bir işleve bürünüyor.
Sorun şu ki, dilin de dinin de okulun da hazır yapısı, düzenleyici ve tanımlayıcı işlevi, başlangıç evresinde bir miktar olumlu rol oynasa da sonrasında tümden tutucu bir role dönüşüyor.

Dilcilik de dincilik de yasacılık da tek tipleştirici işlevlerde bulunuyor. Cahili düzene sokuyor ancak düşünceyi de zihni de hizaya getiriyor. Dil de din de yasalar da bir yandan insani uygarlığı içinde barındırırken diğer yandan insanın önüne set olarak çıkıyor, sesler mitler daha insana aitken diller dinler insanın karşısına geçiyor.

Wittgenstein”ın “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” savı farkında olarak veya olmayarak tam da dilin böyle tutucu, mantıkçı, idealist boyutunu açığa vuruyor. Oysa dili yaşam belirliyor, düşünce belirliyor, dünya veya düşünce dile hapis değil yani, ancak dil de din de dünyayı ve düşünceyi hapsetmek istiyor.
Mevcut dillere, dinlere, kurallara hapsolmamak gerekiyor. Bunun bir yolu insan ve doğa odaklı, yaşam odaklı düşünmek, dili de kuralları da yaşama ve insana üstün değil, onlara içsel kılmaktır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...