27 Mart 2015 00:52

Rezil haller

Rezil haller

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yine olaylı bir derbi memleketin gündemine oturdu. Aradan günler geçmesine karşın Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin yankıları sürüyor. İki kulüp de karşılıklı açıklamalarla birbirini suçluyor, birbirine had bildiriyor(!) hatta bunlarla da yetinmeyip birbirini aşağılıyor... Abuk sabuk yönetici demeçlerinin ve seviyesiz resmi açıklamaların yanı sıra kulüp televizyonları da kendilerine biçilen “tetikçi” misyonuna uygun biçimde yaptıkları yayınlarla ortalığı daha da kızıştırmaktan ve kışkırtıcı rolü oynamaktan geri kalmıyorlar...
Kulüpler resmi açıklamalarında, bir yandan ahlaklı olmanın erdeminden söz ederken diğer yandan rakiplerini ahlaksızlıkla suçlamayı da asla ihmal etmiyorlar. Açıklamalar, “Biz ahlak ve namus timsaliyiz, rakiplerimiz ise ahlaksız ve namussuz” minvalinin ötesine geç(e)miyor. Hezeyanlar eşliğinde debelenirken seviyeyi ne kadar düşürdüklerini fark edemedikleri gibi, birbirlerine ahlak dersi vermeye kalkışarak da ne denli gülünç duruma düştüklerinin farkına varamıyorlar.

Fenerbahçe, Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic’in ettiği küfürlerden ve kışkırtıcı tavırlarından şikayetçi. Beşiktaş ise Fenerbahçe Kaptanı Emre Belözoğlu’nun ettiği küfürlerden ve sokak serserisi misali tehditkar tavırlarından şikayetçi. Bu arada Fenerbahçe Emre’ye, Beşiktaş da Bilic’e kararlı bir şekilde sahip çıkıyor. Başka türlüsü düşünülebilir miydi?.. Bugüne kadar hangi kulüp, rakibine saygısızlık yapan futbolcusunu, teknik adamını kınadı ya da cezalandırdı ki?.. 

Cezalandırmak bir yana kim rakibe küfrediyor, kim rakibi tehdit ediyorsa yöneticilerin ve taraftarların gözünde en itibarlı, en sevilen, en değer verilen, en sahip çıkılan oyuncu o oluyor. Eh, böyle bir oyuncu da şımardıkça şımarmaz ve giderek daha da tiksinti verici bir karakter haline gelmez mi?.. Kulübü bu “mikrobik” oyuncuyu el üstünde tutar, milli takım yetkilileri de ona milli takımın kaptanlığını uygun görürse, o futbolcu niye kendisini değiştirme ihtiyacı hissetsin ve bunun için çaba göstersin ki?.. 
Bu arada Aziz Yıldırım’ın küfre karşı olduğunu biliyoruz!.. Her fırsatta küfürle ciddi ve kararlı biçimde mücadele ettiğini, bundan sonra da hep edeceğini dile getiriyor. Ama Emre’nin küfürlerinden nedense hiç rahatsız olmuyor Yıldırım. Onca küfür, tehdit, hakaret vakasına karşın bugüne kadar Emre için tek bir olumsuz kelime ettiğini duymadık. “Biz küfür ederiz ama başkası bize edemez” yaklaşımının küfürle mücadeledeki yeri ne acaba?..

Aziz Yıldırım ayrıca, Emre’nin Bilic’e yönelik tehditlerinden de gurur duyuyor olmalı. Kendisine yakışan, hayalindeki takım kaptanını bulmuş, daha ne ister ki Yıldırım?.. 

Bir de Mahmut Uslu var. O da çok uyanık. Dikkatleri Emre’den uzaklaştırmak için şike imasında bulunarak Kasımpaşa-Galatasaray maçını gündeme getirmeye çalışıyor. Dikkatleri asıl çeken ise şike işlerini iyi bildiği izlenimi veren üslubu oluyor.

“Rakibe saygı”, emeğe saygı” gibi spor kültürünün en temel olgularından yoksun olmakla kalmayıp küfrü, hakareti, tacizi, şiddeti oyunun parçası olarak gören yöneticiler, teknik adamlar, sporcular ve taraftarlarla ortaya çıkan tablo bu işte. 

Mevcut futbol ortamında bu tabloyla birlikte, taraftarlığın neye, kime hizmet etmek anlamına geldiğini de sorgulamak şart. Bu çürümüş futbol düzenini ayakta tutan unsurların başında taraftarlar geliyor çünkü. Oyunun rezilleşmesine yaptıkları katkı ne yazık ki çok büyük. Buna karşılık gidişatı değiştirebilecek güç de onların elinde.

Kulüplerin ve medyanın gazına gelerek taraftarlık üzerinden nefret ve düşmanlık söylemleri üretip yayanlar endüstriyel futbolun değirmenine su taşıdıklarını bilmeliler. 

Futbolun kokuşmuş/profesyonelleşmiş, gerginleştirilmiş halini reddetmeden ve hayatı taraftarlık anlamında futbolsuzlaştırmadan bu rezil ortamdan çıkış yolu bulmak mümkün görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...