Toplumsal hafıza olarak koku
Fotoğraf: Envato
Bazı kokular hafızalardan asla silinmez. O kokuların bizi rüyalarımızda sevdiklerimize kavuşturmuşluğu da vardır, geçmişi geleceğe taşımanın manivelası olmuşluğu da. Çevremizden biliriz koku hafızası güçlü insanları, değil mi?
Koku alma gücü salt genetik olmayıp aynı zamanda geliştirilebilir bir yetidir. Misal parfüm alanında çalışanlar için bu söylenebilir. Koku hafızası güçlü olanlar “Yıllar sonra bile sevdikleri ve özledikleri insanların kokularını hatırlayabilirler, gece rüyalarında bu kokuyu alıp o insanlarla ilgili rüyalar görebilirler” diyecektim ki Cumhurbaşkanı devreye girdi: “Ülkeyi şirket gibi yönetmek istiyormuş.” Piyasacı akıl bizim koku denince aklımıza parfüm gelmesi için dizayn edilmiştir. Oysa kolektif koku toplumsaldır ve silinmez bir hafızası vardır.
Dersim’in kan kokusu Sivas Madımak’ta yanık, Gezi’de biber, Soma’da kömür olur toplumsal hafızamızdan geleceğimize yağar. Ya elma kokusu? Ya karanfil?
16 Mart Halepçe’nin yıl dönümüydü. Birçok kentte katliam hüzünle anıldı. Anmalarda okunan metin size de tanıdık gelecektir. Halepçe denince koku hafızamız “elma” olarak döner bugüne. Kimyasal silah Halepçe Kürt kırımında elma kokusu olup yağmıştı halkın üzerine. Ve yıl dönümünde dün “devletin sureti” Van’da okul çocuklarına kimyasal silahlardan biberi reva görmüştür.
Peki, nasıl yapmalı? Toplumsal hafızayı, ona su taşıyan koku hafızasını nasıl toplumsal barışın dinamosu kılabileceğiz? Hele kolektif koku topluma inanılmaz flashbackler yaşatırken! Kolektif kokunun bir diğer girdabı dejavu potansiyelidir.
Geçen hafta sonu İzmir’de düzenleyicileri arasında yer aldığım “Ege Demokrasi ve Barış Konferansı” buna yanıt aramayı şiar edindi. Sonuç bildirgesinde acil sorumluluklar da yer aldı elbet: “Barışın toplumsallaşması yoluyla demokratik bir toplum inşa sürecinde hem barış için müzakere masasına oturan devletin hem de barışın diğer tüm taraflarının acilen yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardır.”
Ben bu yazıyı yazarken odamda karanfil kokusu var. Bu koku birazdan deniz kokusu ile buluşacak. Tam 17 yıldır biz İzmirli sağlıkçılar faili meçhul cinayetlerde yitirdiğimiz sağlıkçıları denize şiir eşliğinde karanfil atarak anıyoruz. Onlardan birisi de Dr. Mehmet Emin Ayhan’dı. Doksanlı yıllarda Ege Tıp Fakültesinde dahiliye uzmanı olduktan sonra Silvan’a tayin olmuştu. “Failleri bugüne kadar bulunmadı / bulunmak istenmedi.” Bu yaralı hafıza onarılmayı bekliyor. Bu noktada çözüm için Ege Barış ve Demokrasi Konferansı sonuç bildirgesinden bir öneriyi paylaşmak istiyorum. “Hakikat komisyonları, erk iktidardan bağımsız sivil inisiyatiflerin denetiminde kurulmalı ve işlemeli; hakikat komisyonları resmi olarak koruma altına alınmalı, tanıkların ifadelerini toplamalı, soruşturmaları yürütmeli, araştırma yapmalı, halka açık duruşmalar düzenlemeli ve bunların sonunda raporlar hazırlamalıdır.”
Konferans barışı savunucularının da sorumluluklarını hatırlatıyordu elbet: “Barışın inşası aynı zamanda yeniden bir arada nasıl yaşanacağına karar verme sürecidir. Bu nedenle barışı inşa etmek yeni bir dilin, yeni ortak değerler sisteminin, yeni referansların oluşturulması demektir. Barışçı bir dil her türlü ötekileştirici ve ayrıştırıcı, hiyerarşize edici yapıdan arındırılmış ve özgürleştirilmiş bir dildir.”
Sağlıcakla kalın.
- Kelimesini arayan duygular 15 Nisan 2024 04:46
- Yakındaki uzak, uzaktaki yakın: Tıbbın girdabı 08 Nisan 2024 04:40
- Dil ya da dilsizlik 01 Nisan 2024 04:48
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10
- Ne sağcılar ne solcu: Sağlık ideolojisi 31 Ocak 2024 04:40