03 Mart 2015 00:16

Yaşar Kemal ve müzakere sürecinin niyet beyanı

Yaşar Kemal ve müzakere sürecinin niyet beyanı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yaşar Kemal’i, tıkanan ve gerilim üreten ‘barış ve çözüm süreci’nde, ‘müzakere süreci niyet beyanı’nın ilan edildiği bir günde kaybettik.
Yaşar Kemal, siyasi yaşamı boyunca hem yazdıklarıyla hem de tutum ve tavrıyla safını, tarafını beli etmiş, işçiden, emekçiden, ezilenden ve sömürülenden yana tutum almış bir aydındı. O ideali uğruna sözünü ve eylemini sakınmamış bir insanlık abidesidir. 
Büyük insan, büyük edebiyatçı, barış insanı, insanlığın gurur kaynaklarından birisi daha  aramızdan ayrıldı. Ancak, Yaşar Kemal her zaman saygı ve sevgiyle anılacaktır.
Arkadaşlarla birlikte Barış Meclisi olarak Ankara’da 13-14 Ocak 2007’de düzenlediğimiz ‘Türkiye Barışını Arıyor Konferansı’nda yaptığı konuşmada Yaşar Kemal’in konuşması bir manifestoydu ve söylediği “Ya gerçek bir demokrasi ya da hiç” sözleri beyinlerde ve yüreklerde yer etti.
Barış, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik Yaşar Kemal’in en büyük özlemiydi. Kürt sorununun eşit halklara dayalı demokratik çözümü için hep çaba sarf etti, mücadele etti.
 ”….Her çiçek bir renk, bir çeşitlilik, bir koku taşır. O bin çiçekten biri eksik olursa insanlık kültürü bir renk, bir koku yitirir. Yüz tane yitirse, insanlık kültürü fakirleşir…” diyen üstadı yitirdiğimiz gün, Kürt Özgürlük Hareketinin temsilcilerinden oluşan bir heyet ile, “dağları, dünyaları ben yarattım” havasında, önü, yanı yöresi simgelerle, objelerle tahkim edilmiş bir Vezir-i Azam görünümündeki devlet heyeti temsilcisiyle ‘müzakere süreci ilanı’ yapıldı.
15 Şubat’ta, 10 milyondan fazla imzayla bir kez daha özgürlüğü istenen, ancak 15 yıldan bu yana hâlâ İmralı Cezaevindeki tutsaklık koşullarında barış, müzakere ve demokratik çözüm için çaba sarf eden Abdullah Öcalan’ın gönderdiği metni okuyan S. Süreyya Önder, her zamanki sade duruşuyla, bir Anadolu insanı olarak 10 maddelik bildirgeyi okudu.
Ancak Hükümet temsilcisi Yalçın Akdoğan gerçek anlamıyla ‘devlet gibi’ydi. Sadrazam ya da veziriazam edasındaydı. Hani, bir de kavuğu olsa...
Yaşar Kemal’in, bu görüntüyü izlemesi, yorumlaması ve tasvir etmesi ne hoş olurdu!
Sanıyorum, “Bizim Sırrı iyiydi” derdi. Ama şu metni okuduktan sonra kime, neye söylediği pek anlaşılamayan, ‘Memlekete hayırlı, uğurlu olsun’ babındaki sözlerine aldırış etmeden, devlet erkanının duruşunu ve hükümet temsilcisinin içeriksiz konuşmasını dinledikten sonra, muhtemelen kahkahayı basarak, müstehzi ve bir bilge edayla, şunu söylerdi; “İyidir, iyidir. Tarafların birlikte açıklama yapmaları yeni ve iyi bir gelişmedir. Barış için, eşitlik ve özgürlük için kurulmuş masanın devrilmeden, sorunların çözümü için ısrarla konuşulması iyidir. Ancak arkasını getirmek gerek.”
Evet, AKP Hükümetinin de kabulüyle, 2013 Newroz’unda Abdullah Öcalan’ın bir dönemin manifestosu olarak ilan ettiği ‘yeni dönemi’ başlatmasının üzerinden iki yıl geçti. Bu süre içinde çözüm süreci masası çok sarsıldı, ancak devrilmedi. Fakat müzakere aşamasına da ulaşılamadı. Oldukça gerilimli geçen bu süre içinde Hükümet, Kürt halkının hak ve özgürlüklerinin karşılanması ve anayasal güvenceye kavuşturulması için adım atmak yerine, çatışmasızlık sürecini kullanmayı tercih etti. Bu tutumun Kürt halkında, Kürt hareketinde ve Türkiye’nin demokrasi güçlerinde rahatsızlık yarattığı birçok biçimde yansıtıldı. Ancak AKP, sabrın taştığını görmek ve artan gerilim sürecini durduracak demokratik adımlar atmak yerine, şiddete de baş vurarak güç kazanmakta ısrar etti.
Doğrusu, AKP Hükümetinin tüm oyalama, yok sayma, yer yer hakarete varan üslup ve dil kullanması, ‘Silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesi’ sürecini ve karşılıklı atılacak adımları aksatmış olsa da,  Kürt Özgürlük Hareketinin hem Kürt halkına, hem de Türkiye halklarına karşı beslediği sorumluluk, masanın devrilmesini ve yeniden bir çatışma sürecinin içine girmemizi engellemiş oldu.
AKP Hükümeti ise Kürt sorununun eşit haklara dayalı demokratik çözümü konusunda adım atmadığı gibi, Türkiye’de ve Kürdistan’daki gelişmeler karşısında yanlış politikalarda ısrar etti ve şiddeti ölümler eşliğinde daha da arttırdı. IŞİD silahını Kürtlere karşı kullanmaktan bile geri durmadı. Ancak tüm silahları geri tepti. Ve, KCK’nin “sabır küpü taştı” anlamına gelecek açıklamaları da bu süre içinde yapıldı. 
Bunun farkında olan Hükümet, seçim öncesi de olması vesilesiyle ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ da diyebileceğimiz sürecin ilanına mecbur kaldı. Ancak bu, her şeyin tıkır tıkır işleyeceği, AKP’nin gereğini yapacağı bir süreç olmayacak. KCK’nin ve HDP’nin ve Türkiye’nin emek ve demokrasi güçlerinin kaygıları boşuna değil! Devletin, AKP’nin bir kez daha geviş getirerek bunu sindirmeye yatması kuvvetle muhtemeldir.
Elbette, devlete adım attıracak olan, halkların mücadelesi ve direnişi olacaktır. HDP’nin seçimlerde sergileyeceği mücadele ve kapsayıcılık ve yüzde on seçim barajının yerle bir edilmesi ise bu sürecin yeni bir hamleyle ilerlemesini sağlayacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...