23 Şubat 2015 01:00

Kısasa kısas değirmeni önce kadınları öğütür

Kısasa kısas değirmeni önce kadınları öğütür

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Koskoca AB bakanı, hukuk devleti anlayışını değil de insanlığın yüz yıllar önce geride bıraktığı “kısasa kısas” kurallarını “Özgecan’a yapılanlar benim kızıma yapılsaydı hiç düşünmeden çeker vururdum, cezası neyse de çekerdim” diye gözümüzün içine baka baka savundu bu memlekette. “İdam cezası geri gelsin” kampanyası bizzat Cumhurbaşkanının resmi twitter hesabından başlatıldı. Hemen ardından Haziran 2014’teki TCK paketi içine sessiz sedasız sokuşturulan “hadım cezası”nın uygulanabilir olduğunu söyledi Aile Bakanı, sicilinin parlak olmadığı pilot uygulamalarla ortaya çıkan panik butonu, elektronik kelepçe parodileriyle çıktı yine karşımıza.
Sanki daha birkaç ay önce çocuk ve kadın tecavüzcülerinin gizli bir afla serbest bırakıldığı bir Türk Ceza Kanunu değişikliğini onaylatan onlar değil!
Sanki çocuk istismarına ‘çocuğa cinsel taciz’ denerek iki ay gibi komik cezalar getirilmesine olanak sağlayan onlar değil!
Sanki taciz, tecavüz olaylarında belki de eldeki tek delil olan adli tıptan alınacak psikolojik rapor zorunluluğunu kaldırarak tacizci ve tecavüzcülerin beraat etmelerini sağlayacak adımlar atan onlar değil!
Sanki tüm illerde kadın danışma merkezleri, sığınaklar ve cinsel şiddet merkezleri açılması gerekirken bir tek bile cinsel şiddet merkezi açmayan, bunu programına bile almayan onlar değil!
Adaletin a’sının hikmetini görmemiş halkımız da zaten devletten bir gıdım hak-hukuk beklemediğinden olsa gerek, sarıldı idama, hadıma… “Kısasa kısas cumhuriyeti”nin ancak ve ancak muhalifi ve güçsüzleştirilmiş olanı hedefine koyacağını, adalet bekleyenlerin daha büyük adaletsizliklerle karşı karşıya kalacağını düşünmeden kestirmeden vardı sonuca.    
Öfkemiz burnumuzda, isyanımız sokakta Özgecan şahsında kaybettiğimiz bütün kız kardeşlerimiz için sokağa çıktığımız bir dönemde… Şiddet sorununu düne göre daha fazla oranda “politik” bir mesele olarak tartışabilir olduğumuz bir ortamda… Erkek egemenliğini pekiştiren, şiddeti katmerlendiren, cezasızlık ve hatta teşvikleriyle sorunu büyüten iktidarın “idam, hadım” önerileriyle kendi sorumluluğunu aklama çabasına girişmesi şaşırtıcı mı?
Şiddeti şiddetle çözmeye çalışmak, hele de bunu devlet erkini kullanarak yapmak toplumda güçlünün güçsüzü yok etmesinin, her türden gerici mahalle hukukunun önce kadınların, sonra tüm toplumun tepesinde bir kılıç gibi sallandırılmasının önünü açmaktır.   
Bir; idam cezasının olduğu ülkelerde cinsel şiddet ve kadın cinayetlerinde hiçbir azalma olmuyor! Aksine, bu cezalandırma yöntemi dönüp dolaşıp yine kadınları vuruyor. Alın bakın Suudi Arabistan’a, İran’a, ABD’ye… Kısasa kısas diye sunulan yöntem bugün Hindistan’da “tecavüzcünün kızkardeşine ve eşine tecavüz eylemleri” ile vuku buluyor.
İki; hukukçu Hülya Gülbahar'ın tanımıyla idam, "devletlerin muhalif ve güçsüzleştirilmiş yığınlara gözdağı vermek amacıyla kullandığı bir devlet terörüdür." Hiç başka bir yere değil, kendi memleketimizin “idam” tarihine bakalım. Türkiye’de on yıllardır ne için, kim için kullanıldı idam cezası? Bir tek erkek tecavüz nedeniyle idam mı edildi? Yoo. Ama asılan 15 kadından 10’u, kocalarını öldürdükleri için idam edildi!  
Üç; mesele cinsel şiddeti ve kadın katliamını önleme kararlılığı ise eğer, önce kadınların her alanda eşitliğini garanti altına alma ısrarını bir devlet politikası ve uygulaması haline getireceksin.  Gerçek adaletin sistematik bir biçimde tesis edilirliğinin güvence altına alınmasını yasalarınla, uygulamalarınla, söylemlerinle yerine getireceksin. Attığın epi topu üç adım, önce onun gereğini yerine getir: Misal, Türk Ceza Kanunu, 6284 Şiddet Kanunu ile kadınlara ve çocuklara yönelik işlenen suçlara yönelik ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildi. Eğer varolan yasaları doğru düzgün uygularsan Özgecan’ın katilleri ve bu suça iştirak edenler cezaevinden kolayca çıkamaz. Sorun, varolan kanunların bile unutturulmaya çalışılması. Neredeyse tüm davalarda sanıkların her tür indirimlerden sonuna kadar yararlandırılması. “Haksız tahrik” adı altında erkeklik indirimleri uygulanması. ‘Kıravat taktı, takım elbise giydi’ diye iyi hal indirimleriyle bu cezaların kuşa çevrilmesi.  
Bugün Türkiye’de kadınlarla ilgili her türden hukuki mevzuat askıya alınmışken, kadınlara iktidarın canının istediği, fikrinin öngördüğü, zikrinin izin verdiği bir dünya tahayyülünün kuralları her yerde yasa hükmünde uygulanırken idam ve hadım tartışmaları yapmak; iktidarın dünya tahayyülünün değirmenine su taşımak, o değirmende aslolarak kadınların hayatlarının  öğütülmesini seyretmek anlamına gelir. Hayatımızı, taleplerimizi kafasında yarattığı ve her vesileyle kurumsallaştırmaya çalıştığı “erkeklere emanet” sulha feda etmemizi bekleyen iktidara cevabımızdır; biz kadınlar o değirmende öğütülemeyecek kadar sertleştik. Zulmünüzden payımıza düşen biraz da budur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa