22 Şubat 2015 01:00

Tecavüzcüyü 'tedavi etmek'...

Tecavüzcüyü 'tedavi etmek'...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘Kültürümüz bu, siz anlamazsınız’ diyerek, sözüm ona alaycı üslupla birilerini aşağıladığınızı sandığınız söylemin ardında yalan dünyasını kuran bilgisizliğin cesareti, anlamsızlığı tescillenmiş köhne inançların kabadayı kibri, zavallılığın o günlere mahsus zafer sanılan gösterisi vardır. Bu gösteriyi kalabalıklar karşısında diri tutarmış sanılan, söylemin doğruluğundan yayılan umut dolu coşkunun heyecanı değildir; diri tutulan da söylemin kendisi değil, söylemin kofluğuna karşı  göğüs gerenlerin üzerlerine istendiğinde devletin güç kullanma yetkisine sahip kurum mensuplarını giderek arttırılan şiddet güdüsüyle donatarak salıverme iktidarına sahip olabilmişliğin körüklediği korkaklığın ihaneti vardır.
İktidar gücünün  dünyaya gelirken yaratanın size bahşettiği, gökyüzü seçiciliğinde belirlendiğini sandığınız toplumun sayıca kalabalık bir kesiminin de sırası geldiğinde onayladığı bir tılsımlı yeti olduğuna inanmaya başladığınızda dibin başına geldiğinizi fark etmez, iktidarın nimetlerinden yararlanarak her an, her alanda, her şeye rağmen muktedir olabileceklerini düşünen düşünce yoksunluğunun yolcuları olan ve giderayak zavallılaşanlarla birlikte nazizme doğru ilerlersiniz, vicdanınız hiç sızlamaz.
Özgecan’ın ölümü ardından timsah gözyaşları dökenlerin ölümü fırsat bilip inançlarındaki sığlığı kültürmüş gibi kibirle ortaya saçmalarını izlerken böyle düşündüm.
İdam istiyorlar, ötesi ‘Tecavüzcü hadım edilsin’ istiyorlar.
İdamı geçiyorum, çünkü ölüm bu gibilerin siyasette kullandıkları temeldir: Düşündüklerinin bizler için en iyisi, en doğrusu en güzeli olduklarına inandıkları için ‘ölesiye’ mücadele edeceklerini söylerler, siyasi mücadelede ölümü bazen ceza, bazen ödül olarak kullanırlar; ama hiçbir zaman ‘ölmezler’, yakınları ölümü -ceza ya da ödül- hiçbir zaman hak etmezler. Mücadelede ölen de, ceza olarak ölen de,  ödül olarak kazandığı için ölen de hep başkalarıdır.
Cezalandırmak için öldürenler, öldürülünce ölüme ödül olarak ulaşanlar…Ölümün temel taş olarak alındığı siyasetin ‘ölümsüzleridirler’. Ölenleri kutsamak istersek,  ölenin ardından “…lar/ler ölmez” diye haykırırız. Yani ölümsüzleşmek için ölmek gerekir. Bilim ölümün üstesinden geldiğinde bu siyaset türü hâlâ güncelliğini korur mu dersiniz?
İdamı geçiyorum, “hadım cezası” önerisinin altında yatan zavallılığa geliyorum. Bu cezayı savunanların bir kısmı bana giderek daha bir masum görünüyor. Bu gibiler kendilerine cennetin kapılarını açacağını sandıkları kulaktan dolma inançlarını yaşamakla kalmayıp başkalarına yaşatmayı marifet, günün marifeti sanıyor olabilirler. Hırsızın elini kes, namusa yan bakanın gözünü oy, zina yapan kadını recmet, kadını erkeğe emanet et…
Ancak “hadım etmeyi” ‘ceza’ olarak değil, ‘tedavi’ olarak gören ve öneren, üstelik kadın ve bakan olan kişi ve onun gibi söyleyen okumuş, yazmış, çizmiş takım mensuplarının düşüncelerinin temelinde kültürel bir olgunun bulunduğunu gözlemliyorum: Genarıtımdan başlayarak, sonunda iktidar gücünü 1945’ler öncesi uygulamalarıyla besleyip tahkim ederek soykırımla kol kola sokacak bir bildik kültür; Nazizm…
İnsan vücuduna kendi rızası dışında, yargı kararıyla hatta varsayımsal ilahi ya da milli irade gereği bile olsa, zorla yani devlet gücü kullanarak müdahale etmenin bir başka kültürle ilişkisi var mı?
Milli irade-Başkanlık sistemi-İç Güvenlik Paketi-Tecavüzcüye ‘hadım tedavisi’ önerisi, tüm bunlar dibin başında duranları işaret ediyor.
Umarım dibin başına duranlar halk değil, nazizmi bizim anlayamayacağımız kendi kültürleri olarak sunanlar olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa