06 Şubat 2015 01:00

Tartışma ve eleştiri

Tartışma ve eleştiri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kulüpler adına yapılan açıklamalardan ve yöneticilerin bizzat kendi demeçlerinden şu sonucu çıkarmak mümkün: Bizde medenice tartışma yok, laf sokma yarışı var. Hem de ne laf sokma!.. İmalardan, göndermelerden, dokundurmalardan tutun da türlü aşağılama biçimlerine varana kadar, muhatabını ezme isteği had safhada...
Herkes güya kendi çıkarını, hakkını korumanın derdinde. Ama açıklamalarda bundan daha çok başkalarına yönelik iddialar, suçlamalar yer alıyor. İş zaman zaman hakaret boyutuna dahi ulaşabiliyor.
Transfer konusu olsun, havuz konusu olsun, federasyona ve hakemlere yönelik eleştiriler olsun, maç yorumu ve değerlendirmesi olsun hiç kimse başkalarını işin içine sokmadan kendi düşüncesini, tezini, iddiasını ortaya koyamıyor. Açıklamalardaki kışkırtıcı dil ise spor ortamındaki gerilimi besleyen unsurların başında geliyor. Aslında açıklamaların altında yatan gerçek niyet de bu. Kulüp yöneticileri gerilimi, sporcuların ve taraftarların motivasyonuna (kazanma arzusuna) katkıda bulunan önemli bir araç olarak görüyorlar. Kazanma arzusunu yüksek gerilim sayesinde diri tutabileceklerine inanıyorlar.
Ayrıca yazılı açıklamalarda, “Kamuoyunun dikkatine sunmak”, “Kamuoyunun takdirine bırakmak” gibi etkileyici(!) popülist söylemler de hiç eksik olmuyor. Kamuoyu adını verdikleri soyut bir varlığa tanıklık misyonu yükleyerek kendilerince haklılıklarından ve doğruluklarından ne kadar emin olduklarını göstermiş oluyorlar. Artık kamuoyundan nasıl bir beklentileri varsa... Gerçekte ise laf sokma amaçlı bu tarz açıklamalar fanatizmi, nefreti ve düşmanlığı körüklemekten başka bir işe yaramıyor...
Medenice tartışma kültüründen yoksun olduğumuz gibi eleştiri kavramına bakışımız da sakat. Eleştiriyi; hatalara, eksiklere, yanlışlara, kusurlara dikkat çekilen ve bunların giderilmesini sağlayarak gelişmenin önünü açan uyarılar silsilesi olarak değil, bir aşağılama, küçümseme ya da hakaret unsuru olarak algılıyoruz. Bu nedenle de sevdiğimiz kişileri, kurumları eleştirmekten kaçınıyoruz. Eleştiri muafiyetinin, eksikliklerin, kusurların, hataların, yanlışların kalıcı hale gelerek sevdiklerimizin gelişimini engelleyebileceğini ve onları sıradanlaştırabileceğini düşünemiyoruz...
Mesela Arda Turan’ı çok seviyor, bu yüzden de onun şımarıklıklarına seve seve katlanıyoruz. Hatta şımarıklıklarını elimizden geldiğince şirinleştirmeye, sevimli göstermeye çalışıyoruz. Şımarıklığının son noktasında hakeme ayakkabısını fırlatacak denli kendisini kaybetmesini sorun etmiyor, üstüne bir de bunu “caps”ler aracılığıyla eğlence malzemesine dönüştürebiliyoruz. Böylesi yüksek hoşgörülü yaklaşım ise Arda’nın şımarıklığını kronikleştirmekten başka bir sonuç doğurmuyor ne yazık ki...
Söz gelimi, aynı hareketi Emre Belözoğlu ya da Melo yapmış olsa acaba buna nasıl tepkiler gelirdi?.. Tahmin etmek pek zor değil...
Endüstriyel futbola karşı dile getirdiği söylemlerle gönlümüzü okşadığı için Bilic’i de seviyor ve onu adeta sarıp sarmalayarak koruma altına alıyoruz. O ise çok sevildiğinin ve bunun kendisi adına bir tür dokunulmazlık getirdiğinin farkına varıp şımardıkça şımarıyor ve gerek saha kenarındaki abartılı davranışları, mimikleri, jestleriyle işi şova dökerek, gerekse de maçlardan sonra hakemleri hedef alan konuşmalar yaparak tam da endüstrinin istediği sıradan bir figür haline geliyor. Bilic bu haliyle, insanların söyledikleriyle değil, yaptıklarıyla değerlendirilmesi gerektiğini anlatan bir örnek olarak karşımızda duruyor.
Evet, sevdiklerimizi eleştiriden sakınmak gibi tuhaf bir anlayışa sahibiz. Eleştirinin onlara zarar vereceğini sanıyoruz. Oysa, gerek Arda’nın, gerekse de Bilic’in şımarıklıkları hoş görülecek, görmezden gelinecek insanlık halleri değil. Ayrıca bunları eleştirmek, sanıldığı gibi Arda ve Bilic’e zarar vermez tam tersine onların gelişimine yardımcı olur... Eleştirinin olmadığı yerde tıkanma ve yozlaşma kaçınılmazdır...
Tartışma ve eleştiri kavramlarıyla ilgili olarak ciddi sorunlarımız var. Onları işlevlerine uygun biçimde, yerli yerinde ve gerektiği gibi hayata geçirmeyi öğrendiğimizde gelişme ve geliştirme yolunda önemli bir mesafe katetmiş sayılabiliriz...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...