05 Şubat 2015 00:54

Damdan mı, paraşütle mi?

Damdan mı,  paraşütle mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

R. T. Erdoğan, “Ben damdan düşen biriyim” dedi. Gerçek mi, hayır! “Yeşil kuşak”-“Ilımlı İslam” stratejisinin ürünüdür. Bunu, önce ABD emperyalizminin yöneticileri de, Türkiye’nin politikayla ilgili olanları da biliyor. Yasalar ihlal edilerek, milletvekili istifası sağlanarak ve D. Baykal’ın işbirliğiyle Başbakanlığa oturtuldu. Damdan düşme yok; paraşütle kondurulma var! Halkın taleplerini ve duygularını istismar ederek hep yükselme var.

Erdoğan, iki de bir ABD politikalarıyla “hemfikir olmadığı” anlamına gelen açıklamalar yapıyor; inanan hayli “mümin”in olduğu kesindir. Ama verilmek istenen izlenimin ardında kocaman bir gerçek duruyor: NATO karargahı İzmir’dedir. İncirlik Adana’da ve Muş’ta, Diyarbakır’da, Malatya’dakiler başta olmak üzere Amerikan ve NATO üsleri, ABD başta olmak üzere Batılı büyük emperyalistlerin askeri politikasını Türkiye, Ortadoğu, Kafkasya, Afrika’da uygulamaktadırlar. Kürecik’teki füze rampalarının yönü İran ve Rusya’ya çevrilidir. “Suriye’den gelebilecek tehdit!” gerekçesi bütünüyle yalandan ibarettir. Kendini savunma ve topraklarında hakim olabilmekte dahi zorlanan bir ülkeden gelecek tehditten söz etmek basit yalanlar üzerinden o ülkeyi hedef haline getirmekten başka anlam taşımıyor. Erdoğan ve partisi-hükümeti bu politikayı alenen izledi, izliyor. 
Erdoğan ikide bir İsrail’in Siyonist yöneticilerine çatıyor, onları Filistin’de zülüm yaptıkları, katliamlara giriştikleri için eleştiriyor. O, hatta İsviçre’deki “One Minute!” çıkışıyla ve doğru bir şekilde dile getirdiği “Siz çocuk öldürmesini iyi bilirsiniz!” tepkisiyle bütün Arap ve “İslam ülkeleri”nde büyük bir destek de sağladı ve hala rantını yiyor. Ama soru şu: İsrail ile askeri olanları başta olmak üzere ikili ve çok yanlı anlaşmalar yürürlükte mi, değil mi? İsrail uçakları Filistin topraklarını ve Suriye’ye bombardımanları, Türk hava sahasında yaptıkları uçuş deneyleriyle test edip hazırlandıktan sonra yapmadılar mı? 
Samimiyet ve sadakat üzerine çok laf eden Erdoğan ve yedeklikleri, şimdi yine meydanlardalar ve kitleleri bir yığın vaatle aldatma çabasını sürdürüyorlar. Bir tek adım bile atmayacakları açık olmasına karşın, işte meydan diyoruz; üsleri kapatın, füze rampalarını kaldırın, ABD ve İsrail başta olmak üzere emperyalistlerle ikili ve çok yönlü askeri ve mali anlaşmaları lağvedin, ülkemiz topraklarındaki yabancı askeri varlığa son verin! İkiyüzlü olup olmadığınız, size hala inanmakta devam edenler tarafından da görülsün! 
Erdoğan,  “Kardeşliğimiz Türkiye’nin istikbalidir” diyor. Evet, Türkiye’de yaşayan tüm ulus, ulusal topluluk, dini ve mezhebi grup, kesim ve topluluktan emekçiler için kardeşlik, Türkiye’nin “İstikbali” için şarttır. Ama kardeşliğin ŞARTI da vardır! Erdoğan, bu şartı, “Ümmet” olarak gösteriyor. Bu işaret ediş, işçi ve emekçilerin; Türk ve Kürtlerin, Alevi ve Sünnilerin bugün yüz yüze olduğu tüm temel toplumsal, ulusal ve kültürel, siyasal ve iktisadi sorunların üstünü kapatma “formülü”dür! Formül daha baştan çözümsüzlükle maluldür. Yaşanan sorunlar, bu sorunlar temelli talepler, bunların çözümsüzlüğünün yol açtığı direniş ve çatışmaların sözüm ona “son bulmasını” isterken, haklarının farkına vararak, bunları elde etmenin sermaye hakimiyetine ve onun temsilcisi siyasal gericiliğe karşı mücadeleye bağlı olduğunu görüp düşünenler de dahil olmak üzere kitlelerin büyük çoğunluğunu yedeklemek ve biata zorlamak için bu dini sözcüğün “birleştiriciliği”ne baş vuruluyor. Maddi dünyanın maddi ürünlerine, emek gücünün sömürülmesi üzerinden el koyup karunlaşan bu totaliter zümresel yönetim, göz bağcı-boyun bükücü ideolojik argümanları sömürmeye devam ediyor. Ama, “Ümmet”in Müslüman kapitalisti ve onların en büyüklerinin zulmü altındaki on milyonlarca yoksulun rüyasına giren ekmek, iş, hürriyet, kardeşlik, baskısızlık gibi maddi temelli istemler, eninde sonunda bir hareket olarak somutlanacaktır. Halk kitlelerinin hakları için direnen kesimlerinin üzerine polis ve özel güvenlik birliklerini göndererek, öldüren ve işkenceci polisleri “destan yazdılar” diye taltif edip, madalya takan bir zihniyetin, kardeşlik diye ne bir düşü ne de bir politikası yoktur. Bu bir istismardır ve “Emir-ül Müminin”liği altında bir Müslüman tebaa oluşturmak gibi, çıkarcı, saltanatçı, mağrur bir büyük sultan olma hedefine sahiptir. 
Bugüne kadar, yapılan yeni düzenlemelerin, işçi sınıfının ve kent-kır emekçileri-yoksullarıyla küçük işletme-küçük esnaf çevrelerini de büyük baskı altına almaya hukuki-yasal dayanak oluşturduğu, hükümetin siyasal pratiğiyle kanıtlıdır. Her hak direnişi, her işçi talebi ve eylemi, kamu emekçilerinin, gençlerin, kadınların, Alevilerin ve on yılların savaşıyla çözümü dayatır hale gelmiş Kürt direnişinin gündeme getirdiği her talep, darbecilik, terörizm, bölücülük suçlamasıyla etkisiz kılınmaya çalışıldı. Hükümet-devlet aygıtı, yandaş ve ikircikli-korkak medya, işbirlikçi sendikacı ve rant yiyici yazar-yorumcu-öğretici tayfası bunun için seferber edildi. Son örneklerden biri: Metal işçileri grevinin, Bakanlar kurulu kararıyla yürürlükten kaldırılmasıdır. SOMA’dakilerin yüzer yüzer öldürülmeleri “işin fıtratında”ndı; bu ise, yürütmenin “mutlak yetkisi” ve burjuvazinin devlet olarak şekillenmiş halinin tokadı olmalı! 
AKP’nin ABD ile ilişkilerin sağlanmasında rol oynadığı belirtilen Cüneyt Zapsu, bir aralar, ABD yöneticilerine, “Delikten aşağıya süpürmeyin, kullanın!” önerisinde bulunmuştu. Öyle yaptılar. Ve, gerçek şu ki, iyi kullandılar. Kullanılanlar ise, efendilerinin dayanaklarını da kullanarak haylice mevzi kazanıp-zenginleştiler, zirveye çıktılar. O zirvelerde, şatafatlı yaşamlarını sürdürmek ve işçi sınıfı başta olmak üzere halkın köleliğini sürdürmek için baskı, yasak, yalan, ikiyüzlülük, gasp, istismar, her yolu deniyorlar. Az destekçi yaratmadılar. Ve hala önemli desteğe sahipler, alaşağı olmaları için, sömürülen ve ezilenlerin içinde bulundukları-tutuldukları bugünkü durumdan çıkışını isteyen herkesin birlikte hareket etmesi, bir çıkış için ilk koşuldur. Paraşütle gelenlerin tokat yiye yiye kaçmaya zorlanmaları, ya da halka açtıkları-açacakları savaşta hak ettikleri yanıtı bulmaları, önemli oranda buna bağlı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...