Değerler eğitimi: Ruble, avro, dolar lira, din, iman
Fotoğraf: Envato
Yunanistan seçimleri, Ukrayna krizi, Suriye, Libya, Afrika boyunca işgal ve çatışmalar… Borsalar, kurlar, altın bir inip bir çıkıyor. Türkiye’de sürekli gündemde tutulan değerler eğitiminin hem bu çatışmalarla hem de doların, rublenin, avronun, liranın değeri ile ilişkisi nedir, bunların birbiriyle ilişkisi nedir; soru kolay gibi de yanıtı biraz çetrefilli.
Hafta sonu Ankara’da Felsefeciler Derneği, Eğitim Sen’le birlikte “EĞİTİM POLİTİKALARI VE FELSEFE GRUBU DERSLERİ SEMPOZYUMU” gerçekleştirdi. Sempozyum çağrısında “Neden felsefeye önem verilmiyor, neden insan hakları ve demokrasi eğitimi önemli değil, neden psikoloji, sosyoloji, mantık vb. uygulamada yok sayılıyor, neden atanamayan öğretmenler içinde felsefe grubu öğretmenleri ağırlıktadır, neden, neden... ” diye soruluyordu. Temel eğitimde (ilköğretim, ortaokul ve liselerde) uygulanan politikaların dayandığı felsefi temellerin, güncel olarak eğitimin dinle, değerlerle, dille ilişkisi soruluyordu.
Şûra sürecinde de iyice ısıtılmış ve “sarmallık” içinde tüm derslere yedirilmesi tavsiye edilmiş olan “değerler” tartışması ve “değerler eğitiminin” olup olamayacağı hem güncel, hem de tartışmaların tümüyle ilişkilenen önemli bir konuyu oluşturuyor.
Değerler… Liberal iktisadın hakim tek bir değeri var piyasa ilişkisi içinde bir metanın, bir malın fiyatının kaç para ettiği ki, bunun ön koşulu bir değer de “serbest piyasa/açık pazar” ilkesi ki, hayata şimdiye kadar geçebilmiş değil. NATO olduğu, militarizm olduğu, istihbarat teşkilatları olduğu sürece de “serbest piyasa” (ve serbest rekabet) hayata geçebileceğe benzemiyor.
Kaldı ki serbest piyasa koşulları sağlanabilse de bunun nasıl bir değer olduğu ayrıca köklü bir soruyu oluşturuyor. Para özneden (insandan, doğadan) özerkleşmiş, dahası insanın yarattığı durum kendisine hâkim oluyor. Althusser, artık insan öznesinin değil, “toplum” öznesinin değil, “yapının” belirleyici olduğunu ileri sürüyordu. Piyasa ilişkilerinde toplumların özne olmaktan sürüldüğü söylenebilir.
İlişki p ile p arasında, hatta bunun daha sanalı yaşanıyor. Dahası paranın altınla, reel ekonomiyle de bağları koparıldıktan sonra iş tam bir sanallık, pazarlama, birbirini kazıklama tekniğine dönüştü.
Bir şeyin fiyatı aynı zamanda onun değeridir mi, diyeceğiz. İş bu kadar basit mi?
Fiyatı belirleyen kim ve ne? “Değerler eğitimi” konseptinin sahibi kim?
Aynı sermayenin sahibi kim sorusunda olduğu gibi “değerler eğitimi” tartışmasının sahibi, gündeme taşıyanı, uygulamaya geçireni kim? Sahibini bulursak, birincil aktörü de bulmuş oluruz. Tek başına yetmese de aktörü bulunca üç aşağı beş yukarı ne yapılmak istendiğini de, bu işin kime yarayacağını da kestirebiliriz.
Milli Eğitim, ne olur ne olmaz, ayağımızın altından kayabilir, kavram farklı kaygan anlamlar alabilir diye daha çoktan “din, ahlak, değerler” başlığında bu içini birbirine, sonraki ikisini birincisine yani “din”e bağlamış durumda. Bunun için ortaokul, ortaöğretim (lise) müfredatlarına bakabilirsiniz. “din, ahlak, değerler” ders grubunda sadece İslam dersleri yer alıyor. “İnsan Hakları ve Demokrasi” gibi dersleri bile bu gruba sokmuyor. İşi çok net ve yalın tutuyor.
Ancak Milli Eğitim ve AKP’nin bu tür kavramlar üretebilme becerileri sınırlı sayılır. Bu kavramın eğitime, okullara bağlanması ve her bir şeye sokuşturulması büyük sermayeden, istihbarat teşkilatlarından geldi. Hem Batı coğrafyasında, hem de Ortadoğu ve diğer bölgelerde, kiliseler, camiler, Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Budizm… örtülü açık desteklendi ve öne çıkarıldı. Yeşil kuşak projesi, tarikat-cemaatlerin sürekli örgütlenmesi, dini medyanın, dini vakıflara ait her tür sosyal aktivitenin ve tarikat-kilise okullarının desteklenmesi… tüm bunlar aydınlanmaya karşı, özellikle bilincin özgürleşmesine karşı, özgür düşünce ve örgütlenmelere karşı en iyi ve bilindik yollardan, propaganda tekniklerinden birini oluşturuyor.
Sertleşirse biraz yumuşatılması (mutedil, ılıman) hale getirilmesi gerekiyor.
Değerlerin materyalist okunuşu, önemli bir konu, köşenin sınırları bu kadar.
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50
- MEB'in yüzüncü yıl raporu gerçeklik korkusu: İçinde Mustafa Kemal hiç geçmiyor 12 Ocak 2024 04:47