30 Ocak 2015 00:52

Havuz

Havuz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Havuz problemi(!) bir kez daha futbolun gündeminde. Aziz Yıldırım gözünü karartmış, istedikleri verilmezse savaşı başlatmaya hazır olduğunu söylüyor. Federasyona meydan okuyor. İstediği elbette daha fazla para. Fenerbahçe olarak ligin naklen yayın hakkı ederinin yükselmesine en büyük katkıyı kendilerinin yaptığını belirtiyor ve bunun karşılığı olarak havuzdan çok daha fazla para almaları gerektiğini dile getiriyor. Havuzdan ayrılmaları durumunda, kendilerine 4-5 kat fazla para vermeye hazır yayın şirketleri bulunduğu şantajını yapmaktan da geri durmuyor...

Kendince Fenerbahçe’nin hak ettiğini alabilmesi için mücadele ediyor. Ekonomik açıdan daha güçlü olmayı, daha çok transfer yapmayı, daha çok şampiyonluk kazanmayı ve Avrupa’da daha çok başarı elde etmeyi hedefliyor... 

Futbola tüccar mantığıyla bakan birisi için bütün bunlar gayet anlaşılır kaygılar, hedefler. Endüstriyel dayatmalar/zorunluluklar nedeniyle her şey ekonomiye bağlı hale gelmişken, Aziz Yıldırım oyuna ahlaki, vicdani ilkeler ya da hak ve eşitlik penceresinden bakacak değildi ya...

İyi güzel de, savaş çıkarmayı dahi göze aldıklarını vurgulayarak “daha çok para” talep ederken, o çok sevdikleri rekabet kavramını ne yapacaklar?.. Malum, rekabeti kutsayacak denli özümsemiş görünürler. Çünkü onlara göre rekabet, takımların aşama kaydetmesini ve futbolun gelişmesini sağlayacak en önemli unsurdur. Rekabetin haksız olmasının ise onlar için hiçbir önemi yoktur. Hatta çıkarları gereği haksız rekabeti çok daha fazla severler...

Hakça rekabetten uzak bir ortamda, bir yandan eşitsizliği daha da derinleştirecek maddi taleplerde bulunurken diğer yandan rekabetin erdemi ve yararı üzerine ahkam kesmek ikiyüzlülük olmuyor mu?.. Kaldı ki, havuz gelirinin yaklaşık yüzde 60’ının büyüklere gittiği bir ortamda rekabetten söz edilebilir mi?.. Yani aslında ortada rekabet falan yok. Eşitlik yok ki, hakça rekabet olsun... 

Süper Lig’deki derin eşitsizlik Aziz Yıldırım’ı ve onunla aynı düşünceye sahip diğer büyük kulüp yöneticilerini kesmiyor anlaşılan. “Hep bana hep bana”cı yaklaşımla daha güçlü olmanın, rakipleri daha çok ezmenin, daha çok şampiyonluklar kazanmanın, daha çok rant elde etmenin peşindeler... Bu yolda insafsız, arsız, yüzsüz ve açgözlü bir görünüm sergilemeleri ise belli ki hiç umurlarında değil.

Hakça rekabet elbette büyüklerin işine gelmez. Böylesi bir rekabet ortamı onlar için ciddi risk barındırır. Öyle ya, şartların ve imkanların eşit olduğu rekabet ortamında hiç beklenmedik gelişmeler yaşanabilir ve bu gelişmeler onları ligde şampiyonluktan ya da Avrupa kupalarına katılma hakkı sağlayan derecelerden alıkoyabilir. Transferler için yüksek miktarlarda para harcamışken elbette bunu göze alamazlar. Zaten onca parayı, -elde edecekleri olası başarıların getirisini hesap ederek- çok daha fazlasını kazanacakları umuduyla harcarlar. Başarısızlık, bütün bu harcamaların boşa gitmesi ve ekonomik anlamda darbe yemek anlamına gelir ki bu da onlar için kriz ve yıkımla eşdeğerdir...

Daha fazla para taleplerini, tek başlarına ligin marka değerine yaptıkları katkıyla ilişkilendirmekten bıkmıyorlar. Diğer takımların varlığı sayesinde toplam bir değer yaratılabildiğini göremeyecek kadar kendilerini kaybetmişler.

Büyükler madem havuz gelirinin yüzde 80’ine yakınını hak edecek kadar değerli olduklarını düşünüyorlar, o zaman havuzdan ayrılıp kendi aralarında bir lig kursunlar bakalım. Ne kadar değer yarattıkları o zaman çok daha iyi anlaşılır.

Kendilerine figüran muamelesi yapılan ve hep küçük görülen kulüplerin, birliktelik oluşturup sağlam durmaları, büyüklerin baskısına, şantajına boyun eğmemeleri ve daha fazla ezilmeye rıza göstermemeleri gerekiyor...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...