21 Ocak 2015 01:00

Hangisi gerçek hangisi değil?

Hangisi gerçek hangisi değil?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Charlie Hebdo katliamından “Gerçek İslam bu değildir” ile “Hayır İslam’ın kendisi budur” ikilemi arasında bir tartışma da kaldı bakiye olarak. İslam’ı tarif etmeye her iki kesimin de referansı esas olarak ilk kaynak metin. Dolayısıyla tartışmaya ikilemin hangi ucundan dahil olunursa olunsun taraflar aynı özcülükte buluşuyor ister istemez. Fakat bu ilk metnin nasıl birbiriyle çatışan farklı farklı İslamlar üretebildiğini; İslam’ın hem gerçeğine hem de sahtesine kaynaklık ettiğini izah etmek zor bu durumda. O halde asıl yapılması gereken bir an önce bu özcü limandan ayrılmak. Çünkü “öz”ün hem gerçek İslam’a hem de gerçek olmayanına kaynaklık ettiği ileri sürüldüğü sürece işin içinden çıkmak kolay değil. Tartışmanın iki tarafı da haklı çıkabileceği verileri orada bulacaktır.
İslam, önceki yüzyıllarda, Hıristiyanlık’ta olduğu gibi yükselen burjuvazinin ihtiyaçlarına uygun olarak, toplumsal ve siyasal ilişkileri yeniden düzenleyebilme kudretini edinmek üzere bir reformdan geçmedi. Bu, İslam dininin beceriksizliğinden ya da Hıristiyanlığa göre daha az esnek olmasından kaynaklanmıyordu. Müslüman halkların yaşadığı topraklarda Batı’da olduğu gibi bir sermaye birikimi sürecinin yaşanmamasıydı asıl neden. Kimileri denklemi tersine çevirip asıl önemli olanın, bizzat İslam’ın birikim sürecini engellemesi olduğunu ileri sürebilir. Bu uzun bir tartışma konusu ama her iki durumda da din ile toplumsal ve siyasal ilişkiler arasında açık bir ilişkinin olduğu onaylanmış olur. Dinsel refleks ile, ortaya çıktığı topraklardaki iktisadi ve siyasal düzen bağımsız gelişemez.
Ortadoğu’nun dizaynı için yapılandırılan Yeşil Kuşak projesinden bu yana İslam emperyalistler tarafından bölgedeki halkların ve ilerici yönelimlerin terbiye edilmesi için araçsallaştırılıyor. İslamcı radikal örgütlerin ortaya çıkışı, tepkiselliğin nerede başladığı, emperyalist araçsallaştırmanın nerede devreye girdiği birbirinden ayrıştırılamayacak kadar mevcut sürecin özellikleriyle doğrudan ilintili. Eskiden de böyleydi bu, şimdi de. Bugün kökten dinci İslam veya İslami şiddet dünyanın en önemli sorunlarından biri haline gelmişse, bu sorunu yaratan bir siyasal iklimin oluşmasından ve İslam’ın da bu iklimi geliştirecek potansiyele giderek sahip olmasındandır.  
Bu iklim oryantalizmi icat ettiğinden bu yana Batı’nın İslam bölgesini aşağılamasından, işgal politikalarından, Avrupa’daki göçmen Müslüman nüfusun maruz kaldığı muameleye karşı birikmiş bir tepkiden kaynaklanıyor bir yandan. Diğer yandan da fetihçi geleneği güncelleyip elverişli hale getirdikten sonra kökten dinciliğin yolunu her türlü desteği sunarak açan emperyalist politikalardan… Politikanın eli değmediği sürece hiçbir din kendi kendine bir tehdit unsuru haline gelebilme kudretine sahip değil.
İslami teröre uzun süre göz yumanlar tarafından bugün laiklik yeniden telaffuz edilmeye başlandı. İslam’ı politika dışı bırakacak bir yol olarak görülüyor laiklik. Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmiş durumda. Laikliğin mevcut siyasal ve sosyal zemin tartışma dışı bırakılarak önerildiği böyle bir liberal paradigmanın dünyanın bugünkü derdine çare bulması mümkün değil.
Ortadoğu’daki dizayn ve işgal politikaları sürdüğü, Batı’da Müslüman göçmenlere yönelik ayrımcılık ve aşağılama devam ettiği sürece laiklik kökten dinci İslamcılığın sönümlenmesinin etkeni asla olamaz. Dinin bir kişisel inanç meselesi haline dönüşmesinin de. Mevcut koşullar laikliğin kurumlaşmasını değil işlevsizleşmesini kışkırtıyor.  
Kökten dinciliğin panzehiri tersine işgal ve savaş politikalarını reddeden, halkın inanç ve vicdan özgürlüğünü garantiye almış ama bunun yanı sıra kimsenin inancından dolayı aşağılanmasına veya hakarete maruz kalmasını körüklemeyen bir sistemin kurulması ve kurumlaşması ile olur. Öyleyse dünya savaş ve işgal politikaları ile yönetilmiyormuş gibi yapılan laiklik savunusunun sonucu bir totolojiden ibaret kalmaya yazgılıdır.
Bu bakımdan gerçek İslam budur veya bu değildir tartışmasını liberalizmin önümüze koyduğu beyhude bir tartışma olarak kabul edebiliriz. Dini, politikanın veya politik istismarın dışında tutabilmenin şartı eşitlikçi, ayrımcılık yapılamayan, nefret söyleminin yeşeremeyeceği demokratik bir düzen için mücadele etmekten geçiyor; mevcut düzeni veri kabul etmekten değil.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...