08 Ocak 2015 00:47

Şiddet ve özgürlük

Şiddet ve özgürlük

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kobanê ve Cizre olayları barış sürecinin bozulacağına dair  endişeleri artırıyor. Son iki ayda Adana, Adıyaman ve Batman’da, sonra da iki kez İzmir’de çeşitli toplantılarda pek çok insanla insan haklarını, demokrasiyi, Kürt meselesini ve özel olarak da barış sürecini tartıştık.
‘90’lı yılların korku ortamını yaşamış Batman’da gece saat 22.00’lerde pastanelerde insanlar eşleri, aileleri, sevgilileriyle oturuyorlardı. Halk çatışmasızlık ortamının bozulmasını istemiyor.
Öte yandan 6-8 Ekim Kobanê olayları da halkı ürkütmüş durumdaydı. Dizginsiz bir şiddetin özgürlüğü esir alma girişimlerine dair insan hakları çevrelerinden aldığım bilgiler ve edindiğim izlenimler var.
Bir ilkede anlaşmak gerekiyor. Bunu barış isteyen sivil alandaki insanlar açısından söylüyorum. Bir: Devlet, askeri ve polisiyle şiddet uyguluyor. İki: PKK şiddet uyguluyor. Üç: Hizbullah şiddet uyguluyor. Eğer barışı istiyorsak , sivil alandan bizler, öncelikle olguları, olayları çarpıtmadan aktarmalıyız. Sonra da devlete ya da PKK ya da Hizbullah’a arka çıkmadan eleştiri hakkımızı kullanmalıyız. Eli silahlı insanlardan söz ediyoruz. Bu insanlar örgütlü. Biri devlet denilen devasa örgütlenme, 
Halbuki bugünlerde neyi konuşuyoruz? diğerleri de yine silahlı yapılar.
Silahları ateşliyorlar.
Herkes düşüncesini serbestçe söylesin, örgütlensin. Anayasal ve yasal değişiklikler, halkların kendi kendilerini idare edebileceği modeller , tartışılsın… Anayasada etnisiteye vurgu yapan kelimeler, cümleler ayıklansın. Eşit yurttaşlık ilkesi temel alınsın. Bu tür talep listelerini uzatabiliriz… Kabul edelim, bir geçiş dönemindeyiz.
AK Parti’ye bir çok açıdan yöneltilebilecek eleştiriler var. AB ile katılım müzakerelerinin başladığı 3 ekim 2005’den itibaren adım adım reformlarda yavaşlama, zaman içinde gerileme (2006 TMK değişiklikleri, 2007 Polis Vazife ve  Selahiyetleri Kanunu değişiklikleri gibi) yaşandı. Son iki yılda pek çok yasada geriye doğru değişikliklerin yapılmış olması, 2007 yılından itibaren özellikle polis ve yargı pratiklerinde gözlemlenen infazlar, keyfi gözaltı ve tutuklamalar; uzun tutukluluk sorunu; ifade özgürlüğü açısından yoğunlaşan baskılar, toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırılar, sayılabilir. Arada yapılan olumlu yasa değişiklikleri gölgede kalıyor. Halen bu çelişkili-karışık süreç devam ediyor.
Türkiye’de şu anda konuştuğumuz ve itiraz ettiğimiz konuların çok ağırlıklı bölümü AB katılım müzakerelerinde 23. ve 24. fasıllarda  “Yargı ve temel haklar” faslı ile “adalet, özgürlük ve güvenlik” faslı başlıkları altında yer alıyor. Bu fasıllar 10 yıldır  açılmıyor.
Türkiye’yi yöneten politik ve bürokratik kadroların ise yasaların hazırlanmasından yapılmasına ve uygulanmasına değin, bir sistemleri, ölçü aldıkları demokratik standartları yok;  yol haritaları/planları, takvimleri yok! Öyle olunca hukukun üstünlüğü ilkesi üst bir ilke olarak boşlukta kalıyor.
Fakat öte yandan Kürt sorununda askeri çözüm seçeneği yerine barışçıl çözümü tercih eden bir siyasi heyetin tutumunu “demokratik “olarak nitelemek zorundayız. AKP barışçıl çözüme yönelmekle ister ileri/geri nitelemesini esas alın, “ilerici” tutum almıştır;  ister demokratik, antidemokratik seçeneği açısından bakın, “demokratik “tutum almıştır. Tuhaf değil mi? Gittikçe pek çok açıdan otoriter yönelim ve yönetim sergileyen iktidar Kürt sorunu gibi en çetin konuda demokratik tutum alıyor.
Sonuç: Demokratik kamuoyu  olarak, şiddetin toplumu esir almasına müsaade etmeyelim!
Hükümete diyelim ki, demokratik reformları hızlandır! Hakları ve özgürlükleri kısıtlayan ve tehdit eden güvenlik paketleri gibi paketleri geri çek! 
Ve bütün taraflara ve her bir tarafa diyelim ki, elini tetikten çek!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...