08 Ocak 2015 00:46

Siyaset kıskacında futbol

Siyaset kıskacında futbol

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Baskıcı rejimlerde siyasi iktidarın savurgan harcamalarının “ulusal onur” simgesi olarak halka yedirilmeye çalışılmasının tarih boyunca pek çok örneğini bulmak mümkün. En alttakinin yoksunluğunu dert etmek yerine en üsttekinin zenginliğiyle gururlanan bir söylemin egemen kılınması nihayetinde hegemonyanın devamlılığı açısından son derece işlevsel bir ideolojik araç. Aynı şekilde baskıcı iktidarların toplumsal meşruiyetini sağlamlaştırmak amacıyla kamuoyunda ön plana çıkan sanat, edebiyat, spor çevreleriyle yakın ilişkiler kurması, kendi siyasi savlarını bu çevreler aracılığıyla geniş toplum kesimlerine ulaştırma çabası da bir o kadar aşina. Bu açıdan son aylarda saray tartışmasına beklenmedik şekilde taraf olmayı tercih eden pek çok popüler figür aslında çok alışıldık bir resmin parçası ve bizi şaşırtmamalı.  
Tüm bunlara rağmen, bazı Galatasaray yöneticilerinin takımla birlikte gerçekleştirdiği saray ziyareti ve sonrasında yapılan açıklamaların hazmı zor oldu. Hele ki muhalif Galatasaraylılar için. Albayrak’ın “Herkes seni sever, ama ben bir başka severim” şeklindeki alışıldık üslubunu bir kenara bırakıyorum. 5 milyon insanın açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede milyarlarca liralık kamu kaynağının okula, hastaneye değil saraya yönlendirilmesini eleştirenleri kıskançlıkla suçlamasından bahsediyorum. 140 milyon TL vergi borcu bulunan bir kulüp yöneticisinin kamusal kaynakların kullanım alanına dair tartışmaya taraf olması pişkinliğin dik alası. Böylesi bir açıklamanın vergi affı beklentisiyle yapılan ziyaret sonrasında gerçekleştirilmesi ise ayrı bir ironi. Vergi ayrıcalıkları sebebiyle sıkça eleştirilen futbolcuların ziyaret sonrası sessiz kalması daha utandırıcı manzaraların yaşanmasını bir nebze de olsa engelledi. 
Siyasi iktidara yakın durma çabası elbette Galatasaray kulübü ile sınırlı değil. Geçtiğimiz sezon oynanamayan basketbol final maçında yaptığı konuşmasında rakibinin sahaya çıkmamasını eleştiren Mahmut Uslu ansızın işi paralele bağlamış ve anlamsız bir biçimde tekrar tekrar o dönem başbakan olan Erdoğan’a şükranlarını sunmuştu. Şampiyonluk heyecanıyla pek de üstünde durulmayan konuşmasında Uslu 3 Temmuz sonrasında siyasi bir söylem üzerinden mobilize edilmeye çalışılan Fenerbahçe taraftarına artık iktidarla ilişkilerde “yeni bir dönem”in başladığı mesajını vermekteydi. Geçmişte mimarlar odası ve çevre örgütlerinin karşı çıktığı stad projesini bir an önce kotarma çabası içerisindeki Beşiktaş yönetimi de Erdoğan’a sık sık övgüler düzmekten geri durmuyor.  
Vergi cezaları, şike davası, stad inşaatı vs. derken siyasi iktidarın spor camiası üzerindeki hegemonyasını konsolide etme yolunda son dönemde büyük mesafe kaydettiği bir gerçek. Taraftar statlardan elini ayağını çektikçe kulüplerin devlete ekonomik bağımlılığı artıyor. Bugün kulüplerin başlıca gelir kaynağı olan yayın gelirleri bir devlet kurumu olan, yaklaşık bir buçuk yıldır TMSF tarafından yönetilen ve bir türlü elden çıkarılmayan Digitürk tarafından karşılanıyor. Yeni bir ihale durumunda ise mevcut gelirlerin yakalanması mümkün dahi gözükmüyor. Bunu iyi bilen TFF yeni bir ihaleye çıkmadan Digiturk ile anlaşarak yayın anlaşmasını 2016-2017 yılına kadar uzattı. Süper lig ve kupa sponsorlarına baktığımızda da Spor Toto ve Ziraat Bankası gibi devlet kurumları karşımıza çıkıyor. Kısacası futbol ligi kamu kaynaklarıyla ayakta duruyor. Böylesi bir ortamda kulüplerin siyasi iktidara mesafeli durması da imkansızlaşıyor.
Son yıllarda tribünlerdeki siyasallaşma eğilimi üzerinde fazlasıyla duruldu, kanımca çoğu zaman da olduğundan büyük bir önem atfedildi. Taraftar kimliğinin tanımı gereğince siyasi körlüğü besleyen nitelikleri göz ardı edildi. Bunun güzel örneklerinden biri de Fenerbahçe kulübünün bu eğitim yılı sonunda yıkarak yerine AVM dikmeye hazırlandığı İstanbul Anadolu Lisesi, eski adıyla Kenan Evren Lisesi. Rant değeri yüksek Kadıköy semtindeki en büyük liselerden birinin yıkılarak farklı semtlerde üç okul yaptırılmasının çocuklarını devlet okulunda okutmak durumunda olan semt sakinlerinin yaşayacağı mağduriyeti gideremeyeceği aşikar. Durum fena halde Gezi Parkı’nda kesilecek ağaçların yerine otoban kenarına ağaç dikmeye benziyor. Ne var ki, öğrenci velileri dışında bir muhalif ses çıkmıyor. Semt halkının taraftar kimliği parasız eğitim gibi temel bir hak talebinin boğulmasına vesile oluyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...