13 Aralık 2014 01:00

Kalkınma tartışması

Kalkınma tartışması

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen haftaki yazıma değerli meslektaşım Sinan Alçın’dan yerinde ve güzel bir yanıt geldi. Meslektaşıma teşekkürler, bütçe görüşmelerinin yapıldığı, bütçe dışı çirkin atışmalarda tüm kirli çamaşırların saçıldığı bir ortamda, akademik bir konuyu insanca ve dostça tartışmanın yaşamımızda çok daha anlamlı yeri olacağını düşünüyorum.
Geçen hafta kalkınma konusuna kısaca değinip, bu arada yaşanan sıkıntıların toplumda adaletsiz dağıldığını, kalkınma aşamalarında sistemler arasında fazla fark olmadığını, gerçekten biraz eksik boyutu ile, ileri sürmüştüm. Bu yazıda, geçen haftaki yazımı esas alıp, meslektaşımın geliştirdiği noktalar üzerinde kısaca fikirlerimi belirteceğim.
Belirtmem gereken birinci nokta, sistemden bağımsız, hatta kişisel uğraşlarda dahi her tür ekonomik faaliyetin alternatif maliyeti olduğudur. Örneğin, bir ev kadınının ev işi yapması da (İdeolojik bir anlatım olduğunun farkındayım!) ya da bir ailenin öz tüketim için kendi bahçesinde ekip biçmesi de maliyetlidir. Hatta, biraz abartı da olsa, bir insanın koltuğuna dayanıp kitap okuması da alternatif maliyet içeren bir faaliyettir.
Bu birinci çekirdek doku mantığını sistemlere taşıdığımızda, teknik süreç olan katma değerin yaratılışında bütün meselenin üretim araçlarının mülkiyet ilişkisine bağlı olarak, katma değer paylaşımında ortaya çıktığını düşünüyorum. Meslektaşımla birinci nokta, sanırım, burada ortaya çıkmaktadır.
Kamusal mülkiyet sisteminde yaratılan katma değerin komünler ve/veya temsilcilerinin kararları ile toplumsal olarak nasıl bölüşülüp kullanılacağına karar verilmesine karşın; özel mülkiyet sisteminde yaratılan katma değerin ücret çıktıktan sonra, emeğin üretip patronun el koyduğu artık değerin (yani sömürü) üzerinde bizzat değeri yaratanın söz sahibi olmamasıdır.
Kısaca tartışılması gereken ikinci çekirdek nokta ise, kalkınma aşaması ve bu aşamadaki sıkıntılarla ilgilidir. Sanırım her toplum, koşullar ve ilişkilerin belirlediği model çerçevesinde, ilkel koşullardan kurtulup, temel ulaşım, sağlık, eğitim, hatta kültür ve eğlence gereksinimini çözmek için kalkınma ihtiyacı içindedir.
Bu ihtiyacın düzey ve biçiminin saptanması, yani kalkınmanın hangi kesim adına ve lehine yapılacağı kadar, maliyetin hangi kesime yıkılacağı konusunda da mülkiyet ilişkisinin devreye girdiği çok kesindir. Bu konuda bir kuşku söz konusu olmadığından, kapitalist sistemin işleyişini bir tarafa bırakıp, kamusal mülkiyetin başat olduğu sistemle ilgili fikrimi açmaya çalışacağım.
Kalkınmanın ilk aşamalarında üretimin tüm halka dönük ve eşit olarak yapıldığı fiktif modelde dahi belirli miktarda artık oluşturup yatırım yapmak zorunludur. Meslektaşımın çok isabetle belirtmiş olduğu metrolar, yollar, binalar ya da çeşitli alanlardaki araştırmalar, araştırmaların sonucunda girişilen üretimler ve kreşler sonuçta hep tüketime gitmeyen artık değer ürünleridir.
Metronun ya da yolların hangi hatta kimin yararına yapıldığı ayrı bir konu, bu işlerin yapılmasının bir maliyete bağlı olduğu da ayrı bir konudur. Kalkınma ve olağan dönemlerde “gücüne göre/ihtiyacı kadar” üretim/tüketim ilişkisi, zaman içinde farklı hız ve oranlarda olarak, ilkinden ikincisine doğru gelişme eğilimi gösterir. İşte kapitalist sistemle mukayesede, görece sosyalist sistemlerde ilk aşamalarda sosyal hizmetlerin daha olumlu olmasına rağmen belirli güçlük ve sıkıntıların yaşandığı ifadem buna dayanıyordu. Buna örnek olarak, Sovyetlerde de, biraz da kapitalistlerle mücadele içinde, bazı dönemlerde ücretlerde çalışma priminin en genç elemana göre saptanması, tarım kesiminden sanayi kesimine aktarım amaçlı “Zorunlu hububat teslimi” gibi uygulamalar gösterilebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa