09 Aralık 2014 00:58

IOC'nin gözü ABD'de

IOC'nin gözü ABD'de

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD bugüne kadar 4 kez yaz olimpiyatlarına ev sahipliği yaptı ve bunlardan ikisi oyunlar tarihinde kritik bir dönemeci imledi: 1932 Los Angeles ve 1984 Los Angeles.
John Steinbeck’e ‘Gazap Üzümleri’ni yazdıran ‘Büyük Buhran’ ve kurak ‘Kirli 30’lar’ın korkunç yoksulluk manzaralarının ortasında 1 milyon dolar bütçeyle düzenlenen 1932 Los Angeles, önceleri büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Halkın “Rezil olimpiyatlar”, “Olimpiyat değil ekmek istiyoruz” gibi sloganlarla protesto ettiği Oyunlar, sonrasında kazandığı başarıyla bir modele dönüştü.
2 karşıt sınıfın devleti ve kurumlarıyla birbirine karşı amansız bir mücadele içerisinde olduğu 30’ların başında 1931 Viyana İşçi Olimpiyatları, 100 bine yakın kişinin izlediği görkemli bir açılışla başlar ve genel olarak büyük başarı kazanırken, 1932 Los Angeles da en azından onun aşağısında kalmamayı başardı. Ancak 1932 Los Angeles’ın en önemli özelliklerinden biri medyayı Oyunlar’ın başat aktörü haline getirmesi oldu. Bu ‘PR’ başarısı, Oyunlar öncesi düzenlenen protesto gösterilerini de unutturmayı başararak kendisinden sonrakilere örnek oldu.
ABD’nin boykot ettiği 1980 Moskova’nın arkasından düzenlenen 1984 Los Angeles ise zaten 30 yıldır Oyunlar’ın atmosferine rengini veren ‘Soğuk Savaş’ın en simgesel karşılaşmalarından biri oldu. SSCB, Küba, Doğu Almanya, İran ve Libya dahil 14 ülkenin boykot ettiği Oyunlar, tamamen sponsorlar ve özel sermaye tarafından finanse edildi. 1932 Los Angeles Olimpiyatları raporlarındaki “Oyunlar’ın ticarileştirilmesine asla izin verilmedi” vurgusuna karşıt olarak Oyunlar’ın tamamen ticarileştirilmesinin bir övünç kaynağı olduğu 1984, düzenleyicileri açısından yarattığı olumlu etki ve neoliberal trendin sembollerinden olmasıyla ‘Reagan Olimpiyatları’ olarak anıldı.
1984 Los Angeles, ‘Soğuk Savaş’ın galibini ilan eden, neoliberalizm devrini simgeleyen önemli bir sembol oldu ve o günden bu yana da Olimpiyatlarda gördüklerimiz onun mirasından ibaret. 1984 sonrası, 1984’ün izini takip eden hiçbir Olimpiyat (Barcelona hariç), bu “başarı”yı yakalayamadığı gibi onun yarattığı etkilerin yıkıcı sonuçlarını sergiledi. 1988 Seul’den bu yana deneyimlediklerimiz, milyarlarca dolarlık devasa bütçeler, kentlerin neoliberal dönüşümüne gerekçe oluşturan kitlesel mülksüzleştirmeler (3 milyonu aşkın kişi oyunlar gerekçesiyle evinden edildi), kamu-özel ortaklığı adı altında özelleştirmeler, halkın parasıyla inşa edilen ancak atıl kalan dev spor kompleksleri, güvenlik gerekçesiyle kentlerin militarizasyonu vs. oldu.
Olimpiyat markası bugüne kadar tüm yaşananlara rağmen olumlu imajını korusa da son yıllarda yaratılan tahribata dair akademik çalışmaların yoğunlaşması, düzenleyici ülkelerde baş gösteren protestolar ve özellikle Batı Avrupa ülkelerinde birbiri ardına adaylıktan çekilen kentlerin varlığı hali hazırdaki ‘Olimpiyat Canavarı’nı sorgulamayı beraberinde getirdi.
2020 ve sonrası için daha ayağı yere basan, mütevazı projelerin tercih edileceği Tokyo-İstanbul finalinin kazananıyla kendisini gösterdi. Yeni dönemeçte ciddi şekilde itibar arayan Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) için 2024’ün adresi yeniden ABD’ye dönmüşe benziyor. Bunun işaretini geçtiğimiz ay IOC’nin en güçlü ismi, mevcut Başkan Thomas Bach’ın da hamisi Kuveytli Şeyh Ahmed el Sabah verdi. “Hangi şehir olacağını bilemem ama 2024 için ABD’nin zamanı geldi” diyen Şeyh’in gözünü ABD’nin 4 adayı Boston, Los Angeles, San Francisco ve Washington D.C’ye diktiği görülüyor. 16 Aralık’ta ABD’nin aday kenti belirlenecek. Meseleye kaldığımız yerden haftaya devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa