05 Aralık 2014 00:52

Bilançocu ve avantacı bakış

Bilançocu ve  avantacı bakış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Aziz Yıldırım geçtiğimiz sene dert yanmıştı, “Türkiye Kupası’nda aldığımız galibiyetler karşılığında federasyonun verdiği para oyuncularımızın maç başı ücretini ödememize bile yetmiyor ve zarar ediyoruz” diyerek. Ardından da, “Kupada bu statü devam ederse maçlara A2 takımıyla çıkarız” şeklinde restini çekmişti.

Aziz Yıldırım futbola iş adamı mantığıyla, kâr-zarar hesapları üzerinden ticari bir faaliyet olarak bakıyor. İşin; oyun, keyif, eğlence boyutu onu hiç ilgilendirmiyor. Saha içinde kazanacak ki, saha dışında da kazansın!.. Asıl hedef, skora bağlı rant ve ranta bağlı itibar olunca, kaçınılmaz olarak sportif felsefeden uzak düşülüyor...

Oysa futboldaki pek çok sorun, “Her yerde, her şekilde” kazanmayı dayatan bu bilançocu bakış açısından kaynaklanmıyor mu?..

Elbette bu Aziz Yıldırım ile sınırlı bir mesele değil. Futbola tümüyle hakim olan ve futbolun bütün unsurlarının da hiç sorgulamaksızın benimsediği genel bakış açısı bu. Aziz Yıldırım’ın farklılığı, bunu saklamadan, çekinmeden ortaya koyması...

Kulüplerin şirketleştiği ya da şirketleşmeyi öncelikli hedef olarak önlerine koyduğu bir ortamda kuşkusuz futbola bundan farklı bir bakış açısının hakim olması beklenemezdi...

Sporun anlamından uzak böyle bir bakış açısında; adalet, eşitlik, vicdan gibi değerlerin yanı sıra onurlu ve erdemli mücadelenin de yeri yok!.. Bu nedenle futbolda yozlaşma tam gaz sürüyor, bu nedenle “Ne pahasına olursa olsun kazanmak” hedefi özümseniyor ve buna bağlı olarak şike, doping, emek hırsızlığı, tehdit, şantaj, baskı gibi pislikler futbolun genlerine kadar siniyor, bu nedenle avantacılık; yöneticisinden teknik adamına, futbolcusundan taraftarına kadar herkesin kişiliğinin bir parçası haline geliyor...
Hakemlerin üzerine oynamak artık işin temel stratejisi sayılabilir. Kazanmak istiyorsan bütün gücün ve bütün aktörlerinle (yönetici, medya, teknik adam, futbolcu, taraftar) hakemlere yüklenecek, onları kuşatma altına alacaksın!..

Yöneticiler maçlardan önce yaptıkları açıklamalarla hakemler üzerinde baskı oluşturur. Maçta ise ceza alanı içerisinde futbolcu kendisine yere atar ya da top rakip oyunculardan birisinin göğsüne çarpar. İşte bunlar sabırsızlıkla beklenen fırsatlardır. Tribünlerden güçlü bir uğultuyla birlikte “penaltı” naraları yükselir. Böyle bir durumda hakemin etki altında kalarak, diğer bir deyişle avantadan verdiği penaltı hiç kimseyi rahatsız etmez. Maç böyle şaibeli bir penaltıyla kazanılsa dahi herkesin gönlü rahattır. Avanta beklentisi karşılığını bulmuştur ve o sayede elde edilen galibiyetle birlikte sevinç, mutluluk ve coşku doruğa ulaşmıştır. “Mutlak kazanma anlayışı”, bu mutluluk tablosuna gölge düşürme potansiyeli taşıyan insani ve vicdani değerleri çoktandır silindir gibi ezdiği için ortamda huzur bozacak hiçbir şey de kalmamıştır zaten...

Lafa gelince hiç kimse adaleti, eşitliği, onurlu, erdemli mücadeleyi ve temizlik beklentisini dilinden düşürmüyor ancak iş sahadaki mücadeleye geldiğinde gerçek yüzler, gerçek niyetler ortaya çıkıyor...
Futbolun kirli, samimiyetsiz, ikiyüzlü ortamından rahatsızlık duyduğunu söyleyen çok sayıda kişi olsa da bu duruma karşı sesini yükseltip itiraz eden ve alternatif arayışlar ortaya koyan pek kimse yok. Çoğunluk, ortamın nimetlerinden(!) pay kapma peşinde koşmayı tercih ediyor ne yazık ki...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa