04 Aralık 2014 01:00

Ulus devlet-Kürt devleti (2)

Ulus devlet-Kürt devleti (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta yayımlanan yazımızda bazı tespitlerde  ve  öngörülerde bulunmuştuk. Bize göre , ulus devlet çağı sürmekteydi. Çözüm olasılıkları bağlamında ya Türk/Kürt ortaklığı tam hak eşitliğine dayalı olarak kurulur; ya ayrı coğrafyalarda Kürt devletleri doğar, komşu oluruz demeye gelen düşünceler açıklamıştım. Başka bir olasılık da bugün yaşadığımız süreçle çok yakından bağı bulunan durumdur: Türkiye’nin demokratik bir devlet olması…
Özerk bölgeleri olur ya da olmaz, üniter devlet özelliği olur ya da olmaz; böyle bir dönem tahminime göre, 50-100 yıl sürebilir. Demokrasi kültürü yerleşir, Çeklerle Slovakların yaptığı gibi ayrı ya da birlikte yürümeye karar verilir.Başka bir örnek de İngilizlerle İskoçların başvurduğu yöntemdir: Referandum.
Bu analizlerimizin insan haklarıyla, demokrasiyle bağlantısı var. Ve demokrasi kültürüyle…
Şöyle: Kürt sorununun bireysel hak ve özgürlüklerle bağlantısı biliniyor. Bir de grup -kolektif haklarla, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ile bağlantısı var. Bir insan hakkı olarak, halkların hakları kavramıyla…Bazen kızılıyor ama azınlık haklarıyla da…Kürtler Türkiye toplamı bakımından azınlık, kendi yaşadıkları doğal coğrafyaları (Kürdistan) bakımından ise çoğunluktur.
Nihayet demokrasiyle bağlantısı da demokrasinin tanımından yola çıkılarak kurulabilir. BM, 1993 Dünya İnsan Hakları Konferansı Viyana Belgesi ( Haziran 1993) 8. maddede,  demokrasi tanımı diyebileceğimiz düzenleme var. Demokrasinin, halkın, ekonomik, sosyal, siyasi kültürel sistemini belirlemek için istencinin özgürce ifade edilmesine dayandığı vurgulanıyor. Demokrasi, halkın, yaşamının tüm yönlerine tam katıldığı sistemdir deniyor.
Çatışma çözümleri konusunda uzman olan  Prof. Dr. Johan Galtung, bilgi ve tecrübelerine dayanarak, bütün etnik sorunların çözümünde kendi kendini yönetim ilke ve modellerinin devrede olduğunu, olması gerektiğini söylüyor. Kürt meselesinde de buna özel dikkat gerekmez mi?
Mesela,  “Nereden çıktı bu demokratik özerklik?” sorusu ve tepkisi sorunu anlamamak ya da anlamak istememek anlamına geliyor.
Başka bir sorunlu yaklaşım da Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın küçümsenmesi eğilimidir. Halbuki meselenin idari ve mali boyutu bu Şart’ta çerçevelenmiştir. O nedenle Şart’a Türkiye’nin koyduğu çekincelerin kaldırılmasını talep etmek, o arada  yerinden /yerel yönetimler nasıl olmalı, özeklik nasıl inşa edilir bunu düşünmek ve konuşmak gerekir. “Demokratik özerklik” talep eden Kürt tarafına, ya “tamam sizin dediğiniz gibi olsun” dersiniz ya da “ilkece özerkliğe tamam, ama şöyle olmalı” dersiniz.
Demek ki Galtung’un dediği gibi, etnik sorunların çözümünde kendi kendini yönetim meselesi çözülmesi gereken temel mesele  olarak gündeme geliyor.
Konunun 1966 “İkiz Sözleşmeler”in (BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi) 1. maddesinde yer alan ulusların (halkların) kendi kaderini tayin hakkı ile ilişkisi var.
Birleşmiş Antlaşması’nın (1945) amaç maddesinde 1(2) “ Uluslar arasında, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için diğer uygun önlemleri
almak” şeklinde düzenleme vardır.
Görüldüğü gibi maddede saygı “ilkesine” deniyor.  Halbuki İkiz Sözleşmelerde  “tayin hakkı”ndan söz edilir. Hak olarak tanınma var.
Tayin hakkı pratikte çok çeşitli  şekillerde yorumlanabilir ve uygulanabilir. Mesele karmaşık.
Esas olan çözüm sürecine haklar, özgürlükler ve demokrasi perspektifinden bakmak;  “barışçıl ve demokratik çözüm”de ısrar etmektir. Bu karmaşık yolda adım adım yürümek lazım…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...