08 Kasım 2014 01:00

Kerbela için ağlamak yetmez

Kerbela için ağlamak yetmez

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kerbela Katliamı İslam ve insanlık tarihinde özel ve özgün bir yere sahip. Her bir topluluk tarafından farklı değerlendirme ve anmalara konu olmakla beraber Aleviler, Caferiler, Şiiler ve başkaca bir çok topluluk büyük bir acı hissederek, muharrem orucu tutarak, aşure paylaşarak her yıl anmaktadır. İslam dünyasının anmadan edemediği Kerbela Katliamının 1334. yılındayız.
Kerbela Savaşı, Emevi Halifesi Yezid’in ordularının iktidarın önündeki engelleri ortadan kaldırmak amacıyla 4. Halife Ali bin Ebu Talib’in ölümünden sonra onun ailesine yönelik olarak gerçekleştirdiği katliamın son halkasıdır.
Kavga, Peygamber Muhammed’in 632 yılında son nefesini verdiği andan itibaren su yüzüne çıkmış ve büyümüştür. 661 yılında Halife Ali bin Ebu Talib katledilmiş, arkasından Yezid’in binlerce askerden oluşan ordusu karşısında yalnız ve çaresiz haldeki Ehlibeyt ailesi ve çevresi Kerbela’da kılıçtan geçirilmiştir. Oğlu kucağında okla öldürülen Hüseyin bin Ali, bugün IŞİD çetelerinin yaptığı gibi kafası kesilerek teşhir edilmiştir.
Böylece Ehlibeyt ailesi olarak tanımlanan Ali bin Ebu Talib’in ailesi katledilerek, iktidardan pay istemeleri ihtimali ortadan kaldırılmıştır.
Muaviye ve ardından oğlu Yezid, aynı zamanda iktidarı ele geçirme ve elde tutmak için nasıl davranılması gerektiğine dair, bugünün muktedirleri için örnek alınan ve sürdürülen bir “ictihad” oluşturmuştur.
Geçerken söyleyelim; günümüzün Muaviyeleri ve Yezidleri, Emevi zalimlerinden ilham aldıklarını, onların takipçileri olduklarını tüm yönetme tarzları ve uygulamalarıyla, hakkını vererek göstermektedirler!
İlk halifeliğin Ali bin Ebu Talib’in hakkı olduğu, ancak, karşısında oluşan klikler ve güçler karşısında 4. Halife olmayı kabul ettiğini aktaran fazlaca bilgi bulunmaktadır. Ali bin Ebu Talib sırasıyla Ebu Bekir, Ömer bin Hattab, Osman bin Affan’ın Halifeliklerini kabul etmiştir. Ancak efsanevi bir üne ve savaşçı bir geleneğe sahip olmasına rağmen, ‘yenilmez savaşçı’, ‘Allahın Aslanı’  ‘Yüce’ gibi sıfatlarla anılan Ali bin Ebu Talib, Halifeliği döneminde, üç halifenin de yönettiği hiçbir savaşa katılmamıştır.
Bu durumu, Ali bin Ebu Talib’in, sırasıyla Ebu Bekir, Ömer bin Hattab, Osman bin Affan’ın Halifeliğini tanımadığı, sindiremediği biçiminde yorumlayanlar da az değil.
Osman bin Affan’ın bir cinayet sonucu öldürülmesinden sonra, Halifeliği devralan Ali bin Ebu Talib, Halifeliği boyunca muhalefet tarafından rahat bırakılmamıştır. Ali bin Ebu Talib’in önceden varılan anlaşmaya göre Halifeliğe geçmesi sorun edilmiştir. Osman bin Affan’ın çevresi, katilin bulunması sürecine kadar Halifeliğin boş bırakılmasını istemiş, ancak  bu uygulanmamıştır.
Bundan sonraki süreç, aynı zamanda iktidar kavgasında kılıçların çekildiği bir tarihin başlangıcıdır. İslam dünyasında iç savaşa varan gelişmeler bundan sonra hızla örülmüştür.
Ali bin Ebu Talib’in Halifeliği ele almasından sonraki süreç hep sorunlu olmuş, iç kavgalar, entrikalar birbirini izlemiş; Halife olmasına rağmen, Ali bin Ebu Talib’in düşürülmesi için çokça hesap yapılmış, çatışmalar sürmüştür.
Böylece İslam devleti, Ali ve Muaviye’nin başını çektiği ikili önderlik dönemine girmiştir. Ali bin Ebu Talib’in 661 yılında katledilmesiyle kavga yeni bir aşamaya ulaştı. Hesaplarını uzun süreden beri yapmakta olan, zalimliğiyle ve haksızlığıyla ün yapmış olan Muaviye iktidarı ele geçirmiş ve oğlu için garantiye almak için harekete geçmiştir.
İktidar olmanın, gücü ve yönetimi gasbetmenin, iç hesaplaşmanın gelip dayandığı yer, diğer bir ifadeyle, iktidar kavgasının savaşla halledildiği kanlı bir tarihin son hesaplaşma alanı ise Kerbela’dır.
Aslında Kerbelâ Olayı, Kerbelâ Savaşı ya da Kerbela Katliamı, 632’de Muhammed Peygamberin ölümünden sonra İslam dünyasında başlayan taht kavgasının, gordiyon düğümünün kılıçla çözülmesidir. Halifelik ve devredilmesi süreçleri yani iktidarda kimin olacağı konusu büyük tartışmalara, hesaplara, kavga ve entrikalara neden olmuştur. Kararların uygulanması süreci boyunca devam eden kapışmalar, Kerbela’da acı, insanlık dışı bir katliamla sonuçlanmıştır.
Kerbela, Muaviye’nin gasbettiği iktidarı,  20 yıl sonra oğlu Yezid’e teslimi ve devamına olası itirazların bertaraf edilmesidir.  
Kerbela savaşı ve katliamı, zalimliğin, iktidar hırsının, mülkiyet ve siyasetin aynı elde toplanması kavgasındaki hesaplaşmanın vardığı boyutun adıdır. Dolayısıyla, Kerbela’yı anmak, ağlamak değildir. Zalime, sömürüye, baskıya, adaletsizliğe, eşitsizliğe başkaldırı olmalıdır. Acıyı hissetmek, mazlumdan yana olmak, aynı zamanda günümüz zalimlerine karşı birleşmek ve mücadelede birlik olmaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa