06 Kasım 2014 01:00

Kürt özgürlük mücadelesinin yeni safhası!

Kürt özgürlük mücadelesinin yeni safhası!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye Kürt Hareketiyle sınırlı tutarak söylenirse, 40 yıla yakın bir süredir devam etmekte olan “Son Kürt isyanı” ya da direnişinin bütün öncekilerden en önemli farklılığı, kapitalizmin gelişmesine bağlı olarak ulusal kendi haklarına  sahip olma arayışı ve mücadelesinin daha güçlü, daha birleşik, daha ‘ulusal ölçekli’ şekliyle ortaya çıkışını temsil etmiş olmasıdır. Güncel Kürt direnişi ve özgürlük savaşının bir diğer özelliği; Kürt yoksul sınıflarının mücadelenin ana gücü-kitlesi ve dayanağını oluşturmasıdır. Kürt yoksul köylülüğü, kent-kır emekçileri ve gençliği bu mücadelenin asıl kitlesini oluşturmuştur. Hareketin bu sosyal dayanağı ve demokratik karakteri, Türkiye Kürt hareketinin ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin hegemonya stratejilerine ve istismar politikalarına “kurban gitmemesi”nin de önemli bir etkeni olmuştur.

Ulusal özgürlük mücadelesi son gelişmelerle birlikte yeni bir safhaya girmiştir. Duhok anlaşması,  Suriye, Türkiye ve Irak Kürtlerinin aynı askeri cephede birlikte savaşmak üzere biraraya gelmeleri, Kobanê direnişinin uluslararası dayanışmayla dünya halklarının ve ülkelerinin gündemine taşınması ve dört ülkenin devlet sınırları içinde yaşayan Kürtler arasında gelişen birlikte direniş eğilimi-tutumu ve pratiğinin Kürt halk kitleleri üzerinde yaratttığı ‘ulusal duygu birliği’ vb etkiler, tüm önceki zamanlardan farklı bir gelişmeye; mücadelenin yeni, ve artık kolayca geri dönülemeyecek bir safhasına girildiğine işaret ediyor. Türkiye-Suriye; Türkiye-Irak devletler sınırı pratikte neredeyse işlemez hale getirilmiş, ve sınırların iki tarafındaki Kürtlerin dolaysız katıldıkları, bölge devletleri ve Batılı emperyalistlerle Arap egemeni işbirlikçilerin de fiili müdahaleyle taraf oldukları Rojava-Kobanê savaşıyla yeni bir evreye girilmiş; Kürt tarihinin, ya da Kürtlerin insanlık tarihinde yer alışlarının yeni bir ‘sayfası’ açılmıştır.

YAŞANANLARLA GELEN YENİ

Kürt mücadelesi 19.yüzyılın ikinci yarısında da birkaç kez büyük güçlerin gündemine girecek kadar kendinden söz ettirecek bir düzeye gelmişti. Bedirhanların çıkışı örneklerden biridir. 1900’lü yıllarda ise, Kürtlere yönelik katliam ve sürgünlerle değil sadece, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ve uluslararası arenada ‘tanınması’ için yürütülen görüşmelerde, “Türklerin ve Kürtlerin ortak memleketi ve idaresi” adına bağıtlanan sözleşmeler kapsamında da sınırlar dışında bilinir olmuştu. Ama şimdi bir başka zamanda, farklı ilişkiler ve gelişmeler kapsamında; ‘devleti olmayan en büyük nüfuslu ulus’ olarak bütün öteki uluslar gibi ulusal hak eşitliği ve geleceğini kendi belirleme talebiyle fiili bir savaş halindedir. Yeni bir durumdur, çünkü, “parçaların her birinin kendi başına yürüttükleri” sınırlardan belirli bir çıkışla ve Türkiye, Suriye, Irak-dolaylı olarak da İran Kürtlerinin değişen güç ve yöntemlerle dahil oldukları “ortak” ve “daha birleşik” bir direniştir. Türkiye ve Irak Kürt hareketlerinin yönetimlerinin farklı özellikteki politikalarına; ve Barzani’nin ABD ve AKP Hükümeti’yle işbirliği içinde hareketine rağmen, “Peşmerge Ordusu” mensuplarının Kobanê’deki savaşa dahil olmaları, Kürtlerin büyük bir bölümü tarafından “ulusal birlik” duygu ve tutumu yönündeki bir gelişmenin işareti sayılmıştır. Bir öteki unsur, Ortadoğu’daki eski emperyalist ve işbirlikçi devletler “düzeni”ni eskisi türlü gidemez kılan gelişmelerle bağlı olarak nesnel ve öznel koşullarının başarmaya daha açık ve uygun oluşudur. Arap halk ayaklanmalarının işbirlikçi gericilikler üzerinde yarattığı sarsıcı etki her ne kadar Batı’nın sömürge tecrübesine sahip emperyalistleriyle onların çeşitli biçimlerde yedekleyip kullandıkları diktatör, kral ve emirler aracıyla manipüle edildiyse de, milyonlarla ayağa kalkışın kazanmaya götürecek yol ve güç olduğunun halkların tecrübesindeki yeri silinmiş değil. Kürtler hem kendilerinin hem de diğer halkların mücadelesinden sonuçlar çıkarmada gösterdikleri yetenek yönünden de bugün çok daha ilerideler.

KARARTICI DUMAN DAĞILACAK

Kürtlerin Kobanê’de AKP Hükümeti ve Türkiye gericiliği desteğindeki IŞİD’li cinayet ordusuna karşı yürüttükleri savaşın özgürlükçü-ilerici karakteri açık olmasına rağmen, bu savaşa, ABD başta olmak üzere emperyalist ve işbirlikçi gerici devletlerin de karışmaları, ve ABD’nin IŞİD’li çeteleri havadan bombalayarak Kürt direnişine destek olması, özgürlük için direniş ile pazar ve etki alanı için hakimiyet savaşı arasındaki belirgin ve temel farklılığın bulandırılmasına uygun bir ortam yaratmıştır. Bu durumu istismar eden parti, yazar ve yorumcular şovenist-ırkçı fermanlar yayınlamayı sürdürüyorlar. Haklı ve ilerici bir direniş ile bölgesel ve uluslararası çıkarları gereği, ve pazar ve etki için mücadelede mevzi kazanmaya çalışan ABD ve “koalisyon ortakları”nın  eylemlerinin, geçici ve koşullu olarak  aynı hedefe yönelmiş olması, Kürt mücadelesini karalamanın malzemesine dönüştürülüyor;  Amerikan işbirlikçiliği yapıldığı belirtilerek özellikle Türk halk kitleleri içinde Kürt mücadelesine karşı bir tutum geliştirilmek isteniyor. Erdoğan’ın ve AKP’nin saray soytarıları, Kürt özgürlük mücadelesini Amerikan politikasının payandası olarak göstermek için zıplayıp duruyorlar.
Ortada “dumanlı bir hava olduğu” doğrudur: emperyalistlerin özgürlük için savaşan halkların ve ulusların durumuna, bu ulus ve halkların hakları için değil, kendi çıkarları yönünde istismar etmek üzere müdahalede bulundukları da. Bu sadece Kürt hareketi için değil, tüm ulusal ya da diğer toplumsal hareketler için de geçerlidir. Türk kurtuluş savaşı sırasında da mandacılık tartışmaları yapılmıştı. Ama Kürt özgürlük mücadelesi uzun on yıllardır böylesi bir dünya ‘gerçekliği’ içinde ilerliyor. Özgürlüğü ve bağımsızlığı yönündeki savaşının şu ya da bu dünya gerici güçlerinin; işbirlikçi veya emperyalistin çıkarlarına kurban edilmemesi için yeterince tecrübeye sahip olduğu bir gerçektir. Yukarıda, hareketin en önemli avantaj ve özelliklerinden birinin emekçi sınıf ve tabakaların hareket içindeki ağırlıklı konumu olduğu belirtilmişti. Bu özelliği, mücadelenin kazanımlarının kapitalist-emperyalist sömürgeci güçlerin şu ya da bu temsilcisi tarafından ‘rayından çıkarılması’na karşı da dayanak oluşturur. Diğer bir şey, Kürt halkının özgürlüğü için mücadele edenlerin, emperyalizmin dünya halklarının düşmanı olduğu gerçeğinin bilincinde olmalarıdır.
Diğer yandan sorunu sadece Kürtlerin nasıl bir tutum alacağı çerçevesinde ele alan ve tartışan her anlayış ve politika hastalıklıdır. Bölgenin tüm ulus ve halklarının bugünü ve geleceğini dolaysız etkileyen bir bölgesel ve uluslararası durum söz konusudur ve bu durum ve gelişmelerin bölge ve ülke emekçileri ve ezilenleri yararına sonuçlar doğurması için mücadele bütün halkların yararınadır. Türkiye’nin tüm ulus, ulusal topluluk ve farklı etnik kesimlerden işçi ve emekçilerinin Kürtlerin ulusal tam hak eşitliği mücadelesine desteği ne denli güçlü bir biçimde gerçekleşirse, emperyalistlerle işbirlikçilerinin halkların düşmanı olan politikaları ve entrikalarını etkisizleştirmek de o denli mümkün olabilecektir. Her türden şoven-gerici baskı ve propagandayı etkisizleştirmek ve  mücadeleyle dayanışmayı büyütmek ve yaymak için daha çok çaba şarttır. Ortaçağcıl gericiliğe, onun gerici koruyucu ve destekçilerine, ve durumdan emperyalist çıkarları için yararlanma politikası izleyenlere karşı, ve halklar yararına sonuçların elde edilmesi ancak böyle mümkün olabilecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...