Sonuçların teori ve pratiği esir alması: İrrasyonelitenin rasyonalitesi
Fotoğraf: Envato
Kore Şam’dan, Bağdat Ukrayna’dan geçiyor.
Gemiler Karadeniz’den geçiyor.
Uçaklar her tarafımızdan geçiyor.
Kürt Memet, Türk Memet, Arap Muhammet geçiyor sağımız solumuzdan, tanklar geçiyor.
Allı turnalı değil, silahlı toplu uçaksavarlı nükleerli geçiyorlar.
Çukurova kavruluyor bu sonbahar, İncirlik bir hançer gibi Ortadoğu’ya geçiyor, Malatya, Diyarbakır, Muş… Askeri üsler, radarlar, ajanlar, uydular…
Bankamatikler de dökülüyor ama daha çok gençler düşüyor. Müzeler yanıyor. Kızlar, kadınlar, Yezidiler, Süryaniler, Aleviler, Sünniler… Haneler yanıyor, annelerin ciğerleri yanıyor.
Polis ve askere vur emri geliyor. Kim kimi vuracak, Türk Memet Kürt Memet birbirini mi vuracak? Halepli ile Antepli, Siverekli ile Bağdatlı mı birbirini vuracak?
Olağanüstü, hatta olağan dışı günler, ağır ve uzun bir kış yaklaşıyor. Savaş gelmiyor, zaten sürüyor, jandarma artık sokaklarımıza iniyor.
Bay başkan, onun Davutoğlu, yardakçı konumuna düşmüş Bahçeli, Kılıçdaroğlu… Savaş ilanları tamam, harekete çoktan geçilmiş durumda. Memetler birbirine kırdırılacak, kader ilahi. Savaş/işgal ilan edilmiş, fakire şehitlik düşecek…
Sokaklar karışıyor, kampüsler karışıyor, gecem gündüzüm karışıyor…
Kant’ta Saf Akıl ve Pratik Akıl arasındaki gidiş gelişler Marksizm’de Teori-Pratik sorunlarına evrilmişti. Paris Komünü’nde alınan tavır uygun muydu, 17 Ekim Devrimi erken mi, zamanın da mı, geç mi idi? İran devriminde sol devrimciler nerede durmalı idi? Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Mısır, Gazze, IŞİD, Kobanê…
Teorisini bilmem ama pratik hiç de kolay değil. Pratik dayatırsa teori ne yapabilir ki:”Sınır köyündeniz, akrabalarımızın bir kısmı beride bir kısmı ötede. 70 yaşında dayım, sınırdan geçirmek için ne kadar uğraştık… Hastanede… yemek getirme bana sıvı ver, yemek getirme sıvı ver… Altı gündür susuzum diyor. Onun yanında bunun yanında fark etmiyor, yaşananlar her şeyin önüne geçiyor…”
Birinci Dünya Savaşına uzanıyor hafızam, dedelerimin, nenelerimin çocukluğuna. Ermeniler kovulup göç yollarında kırılırken Müslümanlar da Anadolu içlerine doğru karşı göç dalgasında telef oluyorlar. Birinin acısı öbürünün karşıtı değil, Ermeni’si, Rum’u, Müslüman’ı… I. Dünya Savaşında en çok da Türkler, Ermeniler, Rumlar kaybetti. Otuz yıl daha göç dalgaları devam etti… Hangisinden iyi bir an kaldı geriye. ABD ve Batı biraz kaybetti ama en çok Kore kaybetti, en çok Vietnam kaybetti.
İnsanlık direndi, yeni kuşaklar yarattı, kimi Londra Paris’te, kimi Halep’te Kobanê’de, kimi Konya’da Bursa’da, Diyarbakır’da yeniden tutunmaya çalıştı.
1970’li yıllar. Aileler çocuklarına yönelik ölüm tehdidi üzerinden ağır bir darbeye hazırlanmıştı. Derin NATO, derin devlet her gün gençleri birbirine vurdurttu. Maraş’ı Çorum’u vurdu. Sonuçlar üzerinden düşününce, ölümden daha ötesi yoktu, varsa da biz bilmiyoruz, anne babalar çocuklarının can derdiyle asker potinleri arasında kaldı, askere razı oldu, 12 Eylül. Ölümden daha ötesi yoktu. Soygun, hırsızlık, rüşvet, talan, olağanüstü hal, hapis, işkence… hepsi daha beride idi. “Bizim uşaklar/çocuklar” ABD ve NATO adına darbeyi yaptı, sırtları da çok sıvazlandı. Türkiye, Ortadoğu ve Dünya aydınlanması, uygarlaşım ve insanlık, bilim, felsefe, üniversite, okullar, özgürlük, demokrasi, hepimiz ağır bir darbe aldık ancak “ölümden ötesi” yoktu. Berisi 12 Eylül 1980 idi. Devamı Özal’dı, AKP idi, Erdoğan’dı. Neoliberal muhafazakarlık, NATO müttefikliği perçinlendi.
Şimdi de IŞİD terörü üzerinden bir yerlere sürükleniyoruz. Bir oldu bitti ile Türkiye resmi ve gayriresmi-gerçi gayriresmisi artık kalmadı aşikar bir şekilde- Suriye’ye savaş, daha doğrusu işgal beyanında bulunmuş durumda. Sonuçlar üzerinden konumlanmak zurnanın son deliği bile değil gibime geliyor. Ortadoğu halkları sonuçlar üzerinden NATO’ya uşaklığa razı ediliyor. Türkiye-Suriye dolaylı ve doğrudan NATO ve Şanghay Bloku savaşına üst haline getiriliyor.
Halklar için, insanlık için, savaşın/işgalin ölümden berisi hiç yok. Gerisi NATO’ya bağlı, Türkiye ve bölge ülkelerinin üstüne yıkılmış, bir tür Vietnam, bir tür Kore savaşıdır. Savaş üssü artık Türkiye’dir.
ABD söylüyor: Savaş uzun sürecek. Uzun kanlı edepsiz karanlık bir savaş. Ortadoğu ve insanlık kaybedecek. IŞİD veya NATO terörüne ve sonuçlara esir olmayalım. İnsanlık dışı süreçlere dahil olmayalım.
- Köy Enstitüsü farkı, şehre ve geleneğe uymazlığı: Hümanist, yararcı, bütüncül köy rehberi 19 Nisan 2024 04:47
- 31 Mart Yerel Seçimleri: AKP'nin dinci eğitimine karşı bilgi ve özgürleşme talebi 05 Nisan 2024 04:47
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45