15 Ekim 2014 00:46

Saatin halleri: Ölüm / yaşam

Saatin halleri: Ölüm / yaşam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Saatlerin tarihi insana dair önemli ipuçları sunar. Bir anlamda saatler yaşanılan zamanın ruhunu yansıtır. Kum saati, su saati, ateş saati, kurmalı saatler, dijital saatler ilk akla gelenler.  Şimdi bunlara bir de “ölüm saati” eklendi:  “Death Watch”
İlgili saat yaşadığınız ülke, hangi kıtadan olduğunuz, yaş ve cinsiyetinize ilaveten bazı risk faktörlerini kaydettikten sonra geri sayıma başlıyor.  Gösterdiği akıp giden zaman değil sizsiniz. Kum saati misali ölümden önceki  son yıllarınız belki de saatleriniz düşüyor ekranına.  Öleceğiniz yılı yaklaşık olarak hesaplayarak kalan günlerinizi hatırlatıyor.
Ölümle saniye saniye sayarak buluşmak!  Peki belirleyeni ne?
Bilim insanları “Sağlık, salt bedensel ve ruhsal iyilik hali olmayıp aynı zamanda sosyal iyilik halidir” dediğinde “Yine siyaset yapıyorsunuz” diyenler eksik olmaz. Bakın şimdi aynı tespiti tüketim toplumunun alışkanlıkları üzerinden “neoliberal akıl” piyasanın hizmetine sunuyor: “Ölüm saati”
Muhtemel sağ kalımı hesaplarken  ölüm saati, Fransa’da yaşamak ile Suriye’de yaşamayı aynı kefeye koymuyor elbet. İnsani gelişmişlik indeksi dünya ülkeleri arasında oldukça alt sıralarda olan Türkiye’de yaşamayı da aynı kefeye koymuyor. Buradan bakarak diyebiliriz ki, askere gitmemek, misal çocuk veya  kadın veya yaşlı olmak savaşa katılan veya yanı başındaki savaşı seyre koyulan bir ülkenin azalan insan ömründen muaf tutmuyor hiçbir yurttaşını.
Ve şimdi hükümet IŞİD vahşetini “seyirlik kılmayı” umarak her birimizin “ölüm saatini” yeniden ayarlıyor. Üç ay öncesine göre bu ülkede her birimizin beklenen yaşam süresi daha bir azaltıldı bu vesile ile. Nedeni salt top tüfek değil elbet. Savaştan kaçan çocuklar belki de aşısız. Erişkinler yorgun ve bir o kadar yoksullar artık. Aş ve iş bulmak daha bir zor onlar için. Hastalık salgın olarak belki de kapıda. Kızamık, çocuk felci, verem, sıtma, dizanteri daha bir yaygın olacak muhtemelen. “IŞİD beni ilgilendirmiyor” diyenlere duyurulur: Uyguladıkları vahşeti psikolojik bir silah olarak kullanmakla yetinmeyip savaştan kaçanları gittikleri ülkeler için biyolojik silaha da döndürüyor adeta. Ama çözümü var elbet bunun. Koruyucu sağlık hizmetlerini özellikle savaş mağdurları ve onların yoğun yaşadığı bölgelerde daha bir özenli yapmak. Ama nasıl?
Aile hekimliği sistemi ne yazık ki bu ülkede “koruyucu sağlık hizmetlerini” olumsuz etkiledi. Bu sistem tedavi edici hizmetleri önceliyor bildiğiniz üzere. Her ne kadar bu alanla ilgili farklı görevlendirmeler olsa da savaş, mülteci başlıklarının kol gezdiği bir coğrafyada yetersiz kalacağa benziyor.
 Sağlık Bakanlığının dil bahsinde ayrımcılığı ise koruyucu sağlık hizmetleri konusunda ek sorunlar yaratacak. Milyonlarca Türkçe bilmeyen Kürt için tercüman kadrosunu bırakın gönüllü tercüman oluşturma çabası bile yok. Neden Arapça değil de Kürtçe? Arapça bilen tercüman konusunda duvar afişleri tüm hastane duvarlarını yıllardır süslüyor zaten.
Evet, savaş / çatışma süreçleri  ve sağlıklı olmak son derece bağlantılı. Bu vesile ile sizlere sevgili Ata Soyer’in doksanlı yıllarda hekim meslek örgütü TTB kongresinde gösterdiği iki haritayı yeniden hatırlatmak isterim. Gösterdiği ilk harita ülkemizde görülen çocuk felci oranlarını şehirlere göre düzenleyen bir harita idi. İkinci harita ise “faili meçhul cinayetler” haritası idi ve ne yazık ki iki harita birebir örtüşüyordu. Yaşamını emek mücadelesi, insan hakları, barış ve halkın sağlığına adayan o koca yürek, Ata Soyer şimdi aramızda değil. Ve bu hafta sonu İzmir’de onun kitaplarından oluşan kütüphane hayat bulacak. Ata Soyer Sağlık ve Politika Araştırmaları Derneği açılışı cumartesi günü saat 14.00’te.  Bu vesile ile savaşı, barışı, koruyucu sağlık hizmetlerini yeniden paylaşıp konuşacak dostları. Sizleri de bekleriz.
Ölüm saatimizin verileri ile iktidarın oynamasına izin vermeyelim temennisi ile sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...