02 Ekim 2014 00:28

‘Ey dünya!’

‘Ey dünya!’

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Ey Dünya!” dedi, hışımla kürsüden Tayyip Erdoğan, “IŞİD’e terörist diyorsun da PKK’na niçin demiyorsun?” Mesaj, iki yanlı memnuniyet yayıcıydı: IŞİD’in karanlık sancağına beyazlıklar serpiştiriyor ve şovenizmin banyosunda intikam yeminleri edenlerin bedenlerine ılık bir kan taşıyordu. “Ey Avrupa; Ey Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aldığın karar yanlış!“ diye, haykırdı Tayyip Erdoğan “Yeşilay” kürsüsünden. “Dünyanın hiçbir yerinde, zorunlu fizik-kimya-matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ama ne hikmetse zorunlu din dersi tartışılır. Eğer tartışılacaksa, uyuşturucu ve terörden niye şikayet ediliyor?”  diyerek, kendisi ve liderliğini yaptığı hükümet ve partinin hayata bakış açısını bir kez daha ortaya koydu. Fizik, kimya ve matematik gibi pozitif bilim dallarıyla dini anlayış ve din eğitimini aynı kategoride gösterdi. Komedi ve trajediden daha fazla, 12 yıllık iktidar pratiğinde olgunlaşmış çarpıtma ve karartma becerisine işaret etse de bu sözler, iktidar politikasının içerdiği tehdidin büyüdüğünün işaretiydi. Eğitim çağındaki tüm kuşakları Sünni-Hanefi “inancı”yla “donatarak” dinin toplum yaşamındaki etkisini güçlendirme üzerinden dini bir devlet ve toplum inşasına odaklanmış anlayış ve inanışın yeniden dile gelişiydi. Yasa gücü ve devlet zoru desteğinde; inanç özgürlüğü ve devletin dinden elini çekmesi talebine karşı nefretin dile gelişi. Uyuşturucu ve terörü dini eğitim eksikliğine bağlayacak kadar da “uyanık”lık göstergesi! IŞİD, el Kaide ve Nusra çeteleri “en dindar”, “İslami görüşe en sadık”, en şeriatçı örgütler olarak baş kesip can alırlarken,  İBDA-C, Hizbullah gibi şeriatçı örgütler bu topraklarda yüzlerce terörist eyleme imza atmışken, “Başefendi“, “terörden şikayet etmek istemiyorsanız dini eğitimi kabullenin!” diyor. Uyuşturucu üretimini, dağıtımı ve kullanımını dini eğitim eksikliğine bağlayarak, zora dayalı din eğitimine itirazları savuşturmaya çalışıyor.
Bu yaklaşım her tür sömürü, baskı ve ayrıcalığı belirli bir kesimin hakkı gören bir dünya ve toplum görüşünden besleniyor. Devletin tüm kurumları bu anlayışa uygun olarak yeniden şekillendirdi. Anaokullarından üniversitelere tüm eğitim sisteminde dinin ağırlığı artırıldı. Dini eğitim “her tür melanetin panzehiri” olarak sunuluyor. “Irak Şam İslam Devleti” adlı-ki şimdilerde artık “İslam Devleti” olarak adlandırılıyor- dini terör örgütünün sigara-alkol vs yasakçılığıyla din arasında kurduğu ilişkiye benzer bir ilişkilendirme mantığıyla karşı karşıyayız. IŞİD çetelerinin Türkiye topraklarında üstlenmeleri, toplantılar yapıp Suriye’ye saldırıları koordine etmelerine; TIR’lar dolusu silah ve cephaneyle takviye olmalarına, sınırdan geçip savaşmalarına onca yardımseverlik bu bakımdan çok da şaşırtıcı olmuyor.
Yakınlık, yatkınlık ve koruma getirir: Amerikan savaş konseyine emireri olarak yazılınca, “IŞİD terör örgütüdür” diye fısıldamak fazla bir şey değiştirmiyor; sopayı görünce baş eğme işaretidir. “IŞİD’e destek vermekten vazgeç, ona karşı cepheye katıl!” istemine karşı, “PKK terörüne niye bir şey demiyorsunuz?” itirazında örtülü olarak dile gelen bu yakınlık halidir! Kürtlere düşmanlığın; ulusların özgürlüğü ve insan hakları karşıtlığının dile gelişidir. Bölge ülkeleri halklarını ortaçağ karanlığına çekmeyi önüne hedef olarak almış ve kendi hurafelerine aykırı gördüğü her şeyi imha etmeyi kendine hak gören bir cinayet kasırgasıyla, ulusal temel haklarından zorbalıkla yoksun tutulmuş bir halkın kurtuluş mücadelesini aynı göstermek için, kurnazlık yetmez, riyakarlık da gerekir.
Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarı, ilerici, özgürlükçü her adıma, her tutum ve görüşe karşıtlığını bu türden koşul koşmalar, benzetmeler, çarpıtmalar ve kara propagandayla örtmeye çalıştı, çalışıyor. Ancak, gerçeklerin inatçı direnişi de sürüyor. İşçilerin toplu katliamına iktidar ortaklığı devam ededursun, Rojava ve Kobanê’deki Kürt direnişi karşısında alınan tutum, politikalarına ayna tutuyor. Tampon bölge kurma, Suriyelileri orada toplayarak silahlı eğitimden geçirip Esat yönetimine karşı savaşa sürme, Kobanê’i düşürme, YPG’ni ve KCK-PKK’nı yenilgiye uğratma; Kürt özgürlük mücadelesini püskürtme gibi ilhakçı-yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için fırsat kollayan iktidar, içeride de kişi hak ve özgürlüklerine karşı despot ve yasakçı politikasını tahkim ediyor.
Bütün bunlara karşı mücadeleyi genişletmekten başka bir seçenek bulunmuyor: İleri işçi ve emekçilerin ve çeşitli ilerici-devrimci-sosyalist parti ve örgütlerin sürdürdükleri destek ve direniş büyümelidir. Mücadele devamlılık gerektirir. Kürt halkıyla birlikte mücadele hattını genişletmek için grev, gösteri, miting ve çeşitli diğer protestoların ülkenin her yanına yayılması önem taşıyor. Emperyalistlerin yayılma ve halkları düşmanlaştırma politikalarını daha geniş sahada uygulama taktiklerine ve hükümetin yayılmacı gerici emellerine karşı, daha çok işçi ve emekçiyi seferber etmek daha fazla enerjiyi, daha kararlı çabayı ve ısrarı gerekli kılıyor. Bunu başarmalıyız!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...