30 Eylül 2014 00:14

Son 30 yılın en kötüsü

Son 30 yılın en kötüsü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Adına ister ‘Süper’ densin, ister ‘Süleyman Seba’ şu bir gerçek ki biz eskilerin(20’li yaşlarında nostalji yapma keyfi) ‘Birinci Lig’ diye tanıdığı bu en üst futbol ligi, son 25-30 yılın en kötü günlerini geçiriyor. Takımının oynadığı futboldan zevk alan birilerine ancak Akhisar’da rastlanılabilecek bu futbol kümesi bugünlere kolay gelmedi.

Geleneksel olarak spor altyapısı konusunda bir hayli geri olan Türkiye, ‘80’lerin ikinci yarısından itibaren büyük, kaynakları bol bir ülke olmanın getirdiği ‘ticarileşme’ olanakları ve göçmen emekçi nüfusun Avrupa’nın önemli futbol merkezlerinde eğitilme imkanı kazanmasıyla bir atak yaptı. Bu dönemde ülke futbolu potansiyeline yaklaştı. San Marino ile dahi berabere kalır hallerden büyük turnuvalara katılabilme ya da kulüpler bazında en üst seviyeleri zorlayabilme şansı yakalandı.

Dönemin içeride Kürt düşmanlığıyla şekillenen milliyetçi atmosferinde kendisine “Avrupa Avrupa duy sesimizi” şeklinde yer bulan bu “yükseliş” hiçbir zaman sağlam temellere oturtulamadı. 

Dönemin en sembol ismi Fatih Terim’in her zaman vurguladığı şu olmuştur: “Türk insanının kendine güvenini getirdik” ya da “Türk insanı kendine güvenirse yapamayacağı şey yok.”

Uluslararası başarıyla harmanlanmış şoven bir hamaset ortamında kulağa güzel gelebilecek bu yaklaşım gerçeğin yüzde kaçıydı?

Gerçek şu ki Türkiye’nin 80’lerin ikinci yarısından itibaren minimal gayretle ‘potansiyeline yaklaşma’ hali hiçbir ciddi altyapı hamlesiyle desteklenmedi. Bu bile önemli yıldızlara sahip bir futbolcu kuşağının yetişmesine ve futbola akıtılan ciddi miktarda para sayesinde kulüpler seviyesinde geçmişte çok uzak görünen başarı ve prestijin yakalanmasına yetti. Ancak 2000 ve 2002’de zirveyi bulan bu düzen, somut atılımlarla desteklenmediği için yavaş yavaş eridi.

Arrigo Sacchi’nin pres futbolu, Fatih Terim Galatasaray’ı ve dönemin milli takımında tüm Avrupa’yı yaya bırakan bir taktiksel güç olarak öne çıkmıştı.

Dünya futbolu, 2000’lerden itibaren önemli taktiksel yenilenmelere ev sahipliği yaparken, pres bunun olmazsa olmazlarındandı. Türkiye futbolu ise önce bu özelliğini kaybetti sonra da dünyada hızlı bir şekilde kendisine yol bulan diğer tüm taktiksel yeniliklere uzak kaldı. Dünya ilerlerken Türkiye geriye gitti. Euro 2008’de, Yunanistan’ı kıskandıran bir kısmetle gelen yarı final başarısı ya da cürümünün çok ötesinde paralar harcayan kulüplerin Avrupa’da saman alevi gibi parlayıp sönen ilerlemeleri göz boyamaktan başka işe yaramadı.

Gelinen noktada baş gösteren oyuncu kaynağı sıkıntısı, ülke futbolunu saçma aritmetik hesaplamalarla ucube bir yabancı sınırlamasından sonuç alınabileceği gibi bir anlayışa sürükledi.

Aynı dönemde liglerinde yabancı sınırlaması bulunmayan Almanya müthiş altyapı yatırımlarıyla bir futbolcu fabrikasına dönüşürken, Türkiye bu örneklerin tam aksini yaptı. Yabancı sınırlaması, zaten bir hayli sorunlu olan oyuncu piyasasını absürt hale getirdi. Yıldız oyuncu zaten yetişmezken yetişen vasat yerli oyuncular da astronomik rakamlara transferler gerçekleştirir oldu.

Türkiye’nin kaliteli, modern futbola ayak uydurabilecek seviyede oyuncular yetiştirememesinin en büyük sebebi altyapı eksiklikleriyken buraya yatırım yaparak soruna çözüm aramak yerine, yeterli eğitimden geçmemiş gençlerin yabancı sınırlaması sayesinde mecburen tıkıştırıldıkları 11’lerde oynaya oynaya gelişeceğini düşünmek büyük bir aymazlıktan başka bir şey değil. Zaten vaziyet de ortada. 

Tüm bu olumsuzlukların üzerine eklenen Passolig etkisi ve Türkiye milli takımının önlenemez düşüşü de bu kara tabloyu daha da göze batar hale getiriyor.

Türkiye, hiçbir zaman dolu tribünlerin ülkesi olmadı ama Passolig’le daha da boşalan statlar ülke futbolunun şu anki durumuna cuk oturuyor. 

‘Reform’, ‘rönesans’ ‘devrim’ filan diye nerdeyse ömür boyu sözleşme imzalanan Fatih Terim yönetimindeki ulusal futbolun attığı hiçbir ciddi adımın olmadığını da düşünürsek Yıldırım Demirören’in başkanlığıyla müstehakını bulan ülke futbolunun seviye, kalite ve heyecan olarak son dönemin en kötü seviyesinde olduğunu söylemek abartı olmaz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...