26 Eylül 2014 00:06

Peki kimsin?

Peki kimsin?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bizde, sinemada bir başkasının yerine geçmek mevzubahis olunca, Kara Murat gelir önce akla. Düşmanın Kara Murat’ın kim olduğunu çözmeye çalıştığı anda, “Kara Murat benim!” diye ortaya atılan mahkumların dayanışmasının gür sesi. Karşıdakini o olduğuna inandırmaya çalışan adamların repliğidir, “Kara Murat benim!” “Ben o değilim” ise, bir başkası olduğuna, kendisi olmadığına başkalarını inandırmaya çalışan bir adamın. Onun derdi bambaşka.
Tayfun Pirselimoğlu, atipik işçi sınıfı hikayeleri anlatan bir yönetmen olmayı sürdürüyor, İstanbul Film Festivali’nde en iyi film ve en iyi senaryo gibi ödülleri alan son filmiyle. İşçi sınıfı hikayeleri, çünkü karakterlerini emekçiler içinden seçmekten vazgeçmiyor, işyerleri, mahalleleri, yoksul evleri, üstüne üstüne gelen hayatlarıyla. Atipik, çünkü kişisel sıkıntılarının üstüne gitmeyi tercih ediyor. Çoğunlukla Cihangirli bakışlarıyla Anadolu kasabaların bunaltan, daha üst orta sınıf karakterlere yakıştırılan ruh hallerindedirler çünkü. Bundan önceki üçlemesinden, Saç’ın kanser kahramanında bu belki biraz daha inandırıcı olabilmişti de, mesela Pus’ta Altınşehir manzarasına bakıp bakıp içilen sigaralar daha rahatsız edici bir tat bırakmıştı. Bu hayata karşı yalnız ve depresif halin bireyci ve burjuva bir kültüre ait olduğu bir sır değilse de, bu kahramanlar yine de sıkılamaz mıydı?
Ben O Değilim’de, önceki filmlerinde de varolan bir başkasının yerine geçme, hayatına dahil olma, kendi sıkıcı hayatının dışında bir hayat yaşama motifi, bu kez en önde. Nihat çalıştığı işyerindeki Ayşe’nin ısrarıyla ona doğru çekilir. Evine gider. Kocasına çok benzediğini öyle fark eder. Enteresan olan, giderek bu rolü benimsemesi olur. Nihat adım adım Necip’e dönüşür. Onun kıyafetlerini giyip, gözlüğünü takıp arkadaşlarıyla vakit geçirmeye, işyerine gidip gelmeye başlar. Ama olaylar bununla da bitmez. Birbirine benzeyen, birbirinin yerine geçen insanlara dair, başka sürprizler de filmin geri kalanında izleyiciyi bekler.
Bir başkası olma fikriyle ilgili, son zamanlarda, hatta aynı festivalde gösterilen Öteki (The Double) ya da Düşman (Enemy) gibi filmler neredeyse art arda geldi. Yan yana koyunca daha net olarak görünen, Ben O Değilim’deki Ercan Kesal’ın dönüşümünün duygusal altyapısının eksikliğini hissettirmesi. Nihat neden böyle bir şey yapmayı seçti sorusu hak ettiğinden çok daha ortada, seyirciye herhangi bir fikri kendi edinmesine olanak verecek kadar dahi bir veri sunulmadan bırakılıyor. Çok enteresan bir film olmanın kıyısından böyle dönüyor, denebilir. Mesele bir başkası olmanın kendisi çünkü ve onu oluşturan unsurlar ortaya yok. Hani, sen o değilsin anladık da, “sen kimsin” diye sormak istiyor.
Aslında Pirselimoğlu filmlerinde, emekçi halktan yoksul insanların tuzu kuru, vakti bol zenginler gibi bunalmaları değil asıl mesele. Burjuva ideolojisi toplumun her kesiminin yalnızlaşması, ürününe ve kendine yabancılaşması, çözümsüzlüğün sıkıntısı içinde boğulması üstüne kurulu zaten. Depresyonun mümkün olmasında tartışacak bir şey yok, depresyonla hakikat arasında kurduğu bağda, ya da o bağın kopukluğunda var. Yönetmenin her hikayesinde izletmekten vazgeçmediği televizyon, yine bu filmde Ayşe’nin evindeki Nihat’ın kumandayı eline alışı gibi, biraz geliştirildiği takdirde, yalnızlığı en başarılı anlatacak motif olabilir, belki ileride.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa