12 Eylül 2014 00:53

İşgalcinin hiç mi kabahati yok?

İşgalcinin hiç mi kabahati yok?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Adam önde, iki çocuk arkada, mutsuz bir araba yolculuğundalar belli ki. Yüzler asık, kimsenin birbiriyle konuşası yok. Dağ yolları arasında bir yerde baba arabayı durduruyor, bagajdan bir kazak çıkarıp kızına veriyor. Yine kimse bir şey demese de, mesajı alan genç kadın askılı bluzunun üstüne uzun kollu kazağı giyiyor. Dürzî köyüne girmeye hazırlar. Bir Yahudi kadınla evlendiği için dışlanan adam ile, onların babalarının memleketini hiç görmemiş, ailesini hiç tanımamış çocukları, boşanmanın ertesinde memlekete gelmişler.
Arabani, Dürzî toplumunu konu alan ilk İsrail filmi olarak anılıyor. Kudüs Film Festivali’nden en iyi senaryo ödüllü. Filmin adı, yönetmen Adi Adwan’ın uydurduğu bir kelime. Arap ve İbranî kelimelerini birleştirip, Dürzîlerin bu iki dilin karışımı bir dil konuştuklarına vurgu yapmayı denemiş. Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerine dağılmış bir halk olan Dürzîler, hemen her yerde Arapça konuşsalar da, İsrail sınırları içinde yaşayan kısmı için İbranice de hayatlarının bir parçası olmuş.
Filmin geri kalanında, Yusuf ile oğlu ve kızının oralı oldukları halde Dürzî köyü tarafından kabul görmemelerini izliyoruz. Yusuf’un eski sevgilisine selam vermesi, kızı Smadar’ın köyden bir çocukla “gezmesi”, oğlu Eli’nin içine kapanıp Araplar hakkında ileri geri konuşmaya başlaması, annesi Afife’nin oğlunu ve torunlarını yarı pişman kabullenişi ve bu yüzden ibadethaneye alınmaması, köyün delikanlılarının laf atmaları gibi unsurlarla. Yusuf ile asker arkadaşı Sami, İsrail ordusundaki görevleriyle kendini ispatlama çabasında. Sona doğru, ölüm tehditleriyle gerilim iyice tırmanıyor. Biraz, dünyanın neresinde geçse, çok da farklı olmayacakmış gibi bir basitlikle, kapalı bir toplum ile onlara yeterince benzemediği için uyum sağlayamayan yeni gelenler arasındaki gerilim anlatılıyor. Dürzîler kendini korumaya çalışan her halk gibiler, giyim kuşamla ilgili katı kuralları, geleneklere düşkünlükleri, dillerinde askerlik muhabbetleri, dini liderlerin geçer sözü var. Ama bütün bunları üst üste koyunca, film aşağı yukarı şunu demeye getiriyor; İsrail’de, bir arada yaşamakla ilgili sıkıntı çıkaranlar, Dürzîler, yani Araplar.
Bütün Dürzî köyünün, Yusuf’un asker arkadaşı, eski sevgilisi, serseri gençler ve din adamlarından oluşması, kendisi de Dürzî olduğu halde yönetmene yeterli gelmiş anlaşılan. Kendine, kendi halkına bu kadar oryantalist bir bakış, ancak İsrail işgali ve asimilasyonu ile açıklanabilir. Şimdi yaşadıkları bölgenin bir kısmı İsrail sınırları içinde kalan bir Arap halkı olan Dürzîler, haklarındaki ilk filmde böyle anılmayı hak etmiyor; kendi kanlarından olanları bile dışlayan, tutucu, inatçı, yeniliklere kapalı insanlar, hatta göz göre göre Yusuf ve ailesinin öldürülmesine ortak oluyor ya da sessiz kalıyorlar. Üstelik bu kendini koruma refleksinde, ya da sık sık repliklere yansıyan askerlik merakında, yıllardır işgal altında yaşıyor olmalarının payından söz etmeden. Beyaz sarıkları, pos bıyıklarıyla Dürzîler pek tutucu, anlaşıldı. İşgalcinin, gaspçının, katilin hiç kabahati yokmuş gibi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...