11 Eylül 2014 00:42

İşçi ölümü ve isyanı

İşçi ölümü ve isyanı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12 yıllık sermaye iktidarının başbakanı, toplam seçmen oyunun yüzde 38’iyle “Milletin adamı” ve cumhurbaşkanı ünvanıyla taltif olunduğunda, Türkiye, artık yönetenlerin ve halkın kanından beslenen palyaçoların dilinde “Eski Türkiye”den kurtuluş yolunda en büyük adım atılmış oldu. Kendi deyişleriyle AKP yönetimindeki ülke “Yeni Türkiye“ idi!

“Yeni Türkiye” hem siyasette hem de ekonomide katedilmiş büyük ilerlemelerin Türkiye’si idi, öyle dediler, diyorlar. Refah içinde, düzen kurucu, örnek ve “model ortak” ülke ve onun, öncellerinden dini-mezhepçi ve etnik şovenizmin bayraktarlığında fersah fersah daha ilerideki “muhafazakar demokrat” yönetimi; yani AKP ve yönetici dar-oligarşik kastı!

Uluslararası kapitalizmin Türkiye şubesi, tekellerin ve mali sermayenin demokrasi düşmanı politikalarının Ortaçağcıl anlayışlarla takviye edilmiş bir biçimini temsil eden bir yönetim hem milliyetçi hem de demokrattı! Rivayet hayli yaygın kabul görüp, destek topladı. Davalarına bağlıydılar, hızlıydılar, otorite ve biat kültürünü içselleştirmişlerdi; amaç için her yolu mübah görüyorlardı. Kurnazlık, riyakarlık ve rantçılık-yağmacılık amaca varmanın malzemeleri arasındaydı. Kapitalist uluslararası gelişmenin ivme kazandığı bir dönemde, geriye püskürtülmüş işçi ve halk hareketinin boşlukları ve arayışından yararlanarak güç kazandılar. Kitlelerin taleplerini ikiyüzlüce sahiplenerek desteklerini artırıp devleti ele geçirir ve yönetir konuma yükseldiler. Refah ve mutlu yaşamın yolu artık daha fazla açılmıştı; öyle diyorlardı!

Ülke büyük ve geniş bir ticarethane, onlar maharetli tüccarlardı. Devlet ve iktidar olanaklarını kullanarak aç çakal ve kurtlar gibi sağa sola saldıran yeni sermaye gruplarıyla birlikte semirdikçe semirdiler. Büyüyüp karunlaştılar. Holdingler, ticari şebekeler kurup filolar oluşturdular. Kasalara sığmayan yolsuzluk ve rüşvet paraları evlere, odalara, kamyonlarla taşındı. Büyük avantanın küçük lokmalarını dağıtıp, iktidar nimetlerinden destekçileri yararlandırdıkça uyumaya devam edenleri ve bireysel menfaatçileri avuç içinde tutmayı sürdürdüler. İnşaatçı, yolcu, metrocu, gökdelenciydiler; kent yağmasının ve rantın büyük çuvallarının mızrak çuvaldızı emekçilere batarken, onlar daha da zenginleştiler. Ülkeyi “şantiyeye dönüştürmek”le övündükçe, asgari ücretle ya da daha altında, açlık sınırındaki bir para karşılığı günde on iki-on dört saat çalıştırılan işçiler onar onar, yüzer yüzer, üçer-beşer ya da birbiri ardına tek tek ölüme yürüdüler.

İşçilerin bu ölümü, “Müslüman Başbakan”a göre, “işin fıtratından”dı! Çalışan, çalışmak zorunda olanların bir kısmının ölmesi kaçınılmazdı, ölümde yaşam da “mukaderat”tandı; zenginlik ya da yoksulluk; işçi, ya da kapitalist olmak insanın elinde değildi, yazgı sonucu ve ürünüydü vb. Tanrı, Erdoğanlara, Torun, Çallık, Soma Holding patronlarına, Baytoklara ve diğer holding sahiplerine “yürü ya kulum!”, zenginlik ve servet yığma senin hakkındır derken, maden ocaklarında boğularak, tersanelerde ve gökdelen katlarından düşerek, ya da elektrik çarpması veya tekstil atölyelerinde yanarak ölmeyi işçilere yazmıştı! Böyle inanılsın istiyorlardı. İnanmayıp da hak-hukuk arayan ve daha iyi koşullarda yaşamak isteyeni ise polis ve jandarma zulmü ve satınalınmış yargıç kararlarıyla susturmaya, işsiz ve aç bırakma tehdidiyle boyun eğmeye zorluyorlardı. Hep öyle yaptılar, hala öyle yapıyorlar. Bir seçim değil bu sömürü ve zorbalık sistemini sürdürmenin gerekleri arasında bir gereklilik!

Çünkü bu düzen ve sistem, sömürenlerin; kapitalist para babalarının, makinaların ve fabrikaların sahipleriyle toprak ve arazi kodamanlarının yararına işleyen-çekip çevrilen bir sistem ve düzendir. İşçi ve emekçiler; kentin ve kırın yoksulları ya bu sistem içinde, bugün oldukları türden veya biraz daha iyileştirilmiş biçim(ler)i altında yaşamayı sürdürür ve böylece açlığı, yoksulluğu, yoksunluğu, iş cinayetlerinde, sağlıksız koşullarda ölümü ve sakat kalmayı kabullenirler; ya da birleşerek bu düzeni kökünden değiştirmek üzere ayağa kalkarlar. Soma’da ölen madenciler ile Torun Center diye İngilizleştirilmiş şirketlerde ölüme mahkum tutulan işçiler, ya da Van’da hakları için yürümeye kalktıklarında polis terörüyle karşılaşanlar; ya da Antep’in, Bursa’nın, İzmir’in, Adana’nın herhangi bir fabrika, atölye, işyerinde hakları için mücadele yolunu tuttuklarında saldırıya uğrayanlar olsun, önlerinde başka bir yol yok! Kar için ölümü dayatanlara boyun eğmek değil, onlara karşı isyan haktır!

İşçi ve emekçiler, daha iyi koşullarda yaşamak için mücadeleye atıldıklarında, onları zorbalıkla durdurmaya ya da yalan ve entrikayla aldatmaya çalışanların sınıf düşmanları ve kapitalist barbarlık sisteminin savunucuları olduklarını bilerek, anlayarak, kavrayarak hareket etmek durumundadırlar. Van’da yürüyen işçi de, Torun Center cinayetini protesto edenler de iktidar polisinin saldırısına uğradılar. Sermaye gücüyle emek gücü arasındaki kavganın yansımasıdır bu; böyle görülmeli, buna göre davranılmalıdır. Sınıf mücadelesi tarihinde, bir tek işçinin ölümü durumunda dahi yüz binlerce, milyonlarca sınıf kardeşinin iş durdurarak, grev ilan ederek, kapitalistleri ve hükümet ve devletlerini protesto ederek bu cinayetleri durdurmaya giriştikleri dönem(ler)de yaşandı.  Yeniden yaşanmayacağını düşünenler yanılmış, aldanmış ya da umutsuzluğa kapılmış olanlardır. Zonguldak Madencilerinin tüm bir kent halkıyla birlikte Özal Hanedanı ve partisini geriletmesi, 15-16 Haziran eylemleri ve son büyük Haziran direnişi kolay kolay unutulamaz. İşçi ve emekçiler, sermaye partilerinin aldatmalarına kanmayarak, tekil kişi olarak salt kendisi için değil de, kendisi dışındaki tüm emekçiler için sınıf tutumuyla davranırlarsa; iş yeri cinayetleri, ölüm ve sakatlıkları azaltan ve önleyen bir mücadeleyi yükseltebilirler. İşçi ve emekçilerin daha güvenli koşullarda, sağlık önlemleri alınmış, çalışma süresi azaltılmış, dinlenmesine ve tüm ihtiyaçlarını gidermesine yetecek bir ücretle çalışmaları ancak böyle sağlanabilir.

Yoksa; yoksa her yeni iş cinayeti, “daha beterinden korusun!” savuşturmasıyla geçiştirilir; yetkililer “üzüntü”(lerini) açıklar ve “taziye mesajları” eşliğinde yeni cinayetlere kapı açılır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...