28 Ağustos 2014 00:04

İznik-Eski-Yeni

İznik-Eski-Yeni

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çok eski zamanlardan beri sürer “zaman” üzerine tartışmalar. İnsandan doğru baktığımızda, kestirmeden söylersek biz “aynı ırmakta iki kez yıkanılamayacağı”  düşüncesini paylaşırız. Dolayısıyla her şey aynı anda hem yenidir (A=A’dır) ve hem de eskidir (A=A dediğimiz anda). Bir yandan her şey, söz gelimi  bizim bu satırları yazdığımız anda ve okuyucu okuduğu anda hem yenidir hem de eski. Benim için beynimde oluştuğu an ve yazmaya harfleri, yenidir. Okur için yenidir ama benim için bir gün eskidir. Demek ki kişiye göre de değişebiliyor, niteleme. Koşullara göre de…
Fakat “var olan” her şey, “var olduğu” anda,  eskidir diyebiliriz.
İnsan beyninde olan söz, yazı, bir şey “yapma eylemi”,  söylendiği, yazıldığı, yapıldığı anda eskir.
Artık eskidir o.
Fakat o anda, o zaman diliminde yenidir.
Daha geniş zaman dilimlerinde düşündüğümüzde ise evrimin ya da reformların sürekliliğinden -buna bazılarımız devrimin sürekliliğinden diyebilir ama bence makro ölçekte olan evrimdir, bütün devrimler evrimin içinde cereyan eder- söz edebiliriz.
Bugün eski Türkiye, yeni Türkiye kavramları kullanılıyor. İki hafta önce Gordion’daydım. Geçen hafta da İznik’te dolaştım. Eski bir kent. MÖ 2500’e dayanıyor tarihi… Tarih ve doğanın cömertliğini görmek mümkün. Hem Hıristiyanlık öncesi dönemde hem de sonrasında birinci konsülün toplandığı yer olması bakımından önemli. Öte yandan Selçuklu ve Osmanlı tarihi bakımından da önemli bir kent. Çinicilik sanatı açısından  ayrı bir yeri var ve bunu biliyoruz. Eski, tarihi  bir kent.
Kent, girişte sizi tozları, yollarındaki ve kaldırımlarındaki kazılmış ve öylece bırakılmış toz olmuş toprakları ile karşılıyor.
Ankara’dan yola çıktınız diyelim. Sakarya kavşağından itibaren İznik’e yöneldiğinizde ve “şehir merkezi” tabelasından itibaren kentin merkezine kadar toz toprak içinde kente giriyorsunuz. Ben kent merkezini ve bu merkezdeki 10-15 sokağı gördüm. Bir tek düzgün yol görmedim. Hatta tam da kilisenin yakınındaki bir kulübe turizm ofisi olarak kullanılıyor. Belli ki uzunca bir süredir gelen giden yok, camları toz olmuş, el izleri var. Hani sokaklarda otomobillerin üzerine yazarlar ya “beni yıka” diye. Öyle bir durum var.
İznik kent merkezi “beni yıka” diyor.
Kent, merkezinden bakınca o kadar bakımsız bir kent görünümünde. Hani harabe derler ya, yollar öyle. Asfaltlar sökülmüş, bazı yerlerde topraklar o kadar uzun süre çiğnendiği için toz olmuş. Sahil şeridi için öyle vahim olumsuz değerlendirmelerde bulunamam.
Şehir mi “eski” yoksa kafalar mı? Olumsuzluk kentin eskiliği değil; zinhar, sözcük Türkçe işlevsiz, değersiz, yetersiz anlamlarını da taşıdığı için dikkatli kullanmamız lazım. Burada zihniyetedir eleştiri. Yerel yönetim pratiğine…
Cevherde yaşıyor ama bunun bilincinde değil yereldeki  kamu otoriteleri. O nedenle cevheri toz bulutu sarıyor.
Bakanlığın çalışmalarını da gördük. Roma tiyatrosu, çini atölyeleri ve benzeri çalışmaları. Restorasyonları… Bunlar olumlu pratikler.
Yeni Türkiye elbette tarihe dayanacak. Bunda bir sorun yok. Kökleri derinlerde  insanlığın.
Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında da uygarlıklar yaratıldı. Baş döndürücü güzellikler…
Başa dönelim. “Eski Türkiye”nin anayasal ve yasal yapısı bugün yaşadığımız zaman diliminde vardır ve hükmünü sürdürmektedir.
O halde, ne olursa “yeni” diyeceğiz?
“Eski” zihniyet pratiklerine mi?
İnsanlığın ulaştığı evrensel insan hakları ve özgürlükleri değerlerini ihmal edilebilir şeyler olarak gören pratiklere mi?
Güçler birliğine (otokrasiye) doğru yol alışa, hukukun üstünlüğü ilkesinin hiçe sayılmasına mı?
“Yeni” nedir?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...