27 Ağustos 2014 00:13

Kendini atamak

Kendini atamak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Telefonda bir arkadaşına okullardaki müdür atamalarını eleştirirken yan masadan müdahil bir memurun “Seçilmişleri eleştiremezsin” çıkışından sonra kendisini gözaltında bulan Gazeteci İlhan Kaya’nın başına gelenin bir istisna olmadığını söylemeye gerek yok. İnsanların davranışlarının sonuçlarını beklenmedik bir biçimde alması çok normalleşti. Bu normalleşmenin ise içinde yaşadığımız vasatla alakası çok. Çünkü öyle bir siyasi ortam oluştu ki olağan dışı büyük bir hızla olağanlaşıyor. Eski çamlar bardak oluyor, katı olan her şey buharlaşıyor.  
Üç yıl önce Arap ülkelerinde halklar diktatörlerini devirmek için ayaklanmışlardı ve bu ister istemez bölgede bir bahar havası yaratmıştı. Ya şimdi? Eskiden ıhlamur kokan sokaklar kan ve irin kokuyor. İsrail Gazze’de taş üstünde taş bırakmıyor, IŞİD kestiği kafalardan kule yaparak üstünde hilafet ilan ediyor. Bir halife yetmiyor; Boko Haram Nijerya’da kendi halifeliğini ilan ederek bu hilafeti temize çekiyor.
Tayyip Erdoğan’ın ardından gelecek başbakanı atamasına, resmi kaşesi damgası olmadan cumhurbaşkanlığı yapmaya başlamasına ve kendine ofis olarak Vahdettin Köşkü’nü hazırlatmasına da boşuna sinirlenmeyin. Bize soracak değil ya!
AB Yunanistan’a ve İtalya’ya teknokrat hükümetler atarken, Mısır Darbecisi Sisi meydanları susturup kendisini devlet başkanı olarak tayin ederken de (evet tayin ederken!) kimseye sormamışlardı.
Vasat işte böyle bir vasat. Halkı güzel güzel ikna edelim, biraz kandıralım, fikrini alıyormuş gibi yapalım diye bir derdin kalmadığı; eline kılıcı, silahı alanın can pazarına düşmüş milyonların önünde kendini sultan veya halife ilan ettiği, vasi veya şehzade tayin ettiği bir dönem bu. Onca insan yerinden yurdundan olup sınırlara aç biilaç dayanmışken demokrasi sözünün bile neredeyse lüks kaçtığı zamanlardayız. Ama zaten sandıktan çıkmış olanın canının istediğini yapmasının mübah görüldüğü bir demokrasi lüks olsa ne yazar, olmasa ne yazar.
Bunu halka danışacak değiller ya!
Bu vasat, yaza ermeye nefesi yetmeyen baharın; yarım kalmış veya çalınan devrimlerin, sönüp gitmiş Gezi’lerin, yoldan çıkmış başkaldırının artığı. Bu yüzden Ortadoğu’nun mazlumları, kızları kaçıran Boko Haram’la, kaçırdıklarını pazarda satan, kovaladıklarını hallaç pamuğu gibi dağıtan IŞİD’le uğraşıyor; ÖSO da IŞİD’le savaş cephesine katılacak, ABD ortak düşmana karşı Esad ile anlaşacak diye sevineceği akıl almaz bir noktaya geldi. Madem böyle olacaktı biz bu haltı niye yedik… diye soracak da değiller. Hele mazluma hiç.
Çünkü yoksulun, ezilenin canının ve kanının petrol piyasasında da, egemenlik alanlarında da değeri üç otuz kuruşu geçmiyor.
Sorulmayan soruların yanıtı boşlukta kalmıyor elbette: Yaratığın hem kendisini imal etmesi için hem de imal edilebilmesi için ortamın yıllarca hazırlandığı koşullar, halkların en dibe vurduğu anda, yarım bıraktığı işleri sürdürme azmi bulabileceği yerdir de mecburen. Daha ötesi yoktur çünkü bunun. “Seçilmişlere laf söyletmem abi” efelenmesindeki memurcukların yeniden üretimine katkıda bulunduğu vasat buharlaşamayacak kadar katı olamaz çünkü; yeter ki yarım kalan işe halk kendini atasın!   

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...