Yaşam için barış barikatı
Fotoğraf: Envato
Bir insan hiçbir şeydir ama hiçbir şey de bir insan değildir” sözünü öğrencilik yıllarımda okumuş ve ders kitaplarımdan birisinin ilk sayfasına yazmıştım. Okunmuş eski kitaplar misali eski söylenmişlikleri de zihnimiz hatırlatıverir olmadık anda. Coğrafya ve güncel tarih bu kez hasta bağlamında olmasa da hatırlattı yeniden: “Bir insan hiçbir şeydir ama hiçbir şey de bir insan!”
Milyonlarca insan yerlerinden edildi, bir o kadarı da savaşlarda yaşamını yitirdi. Hem de yanı başımızda. Çocuklar, kadınlar, özürlüler daha bir mağdur haldeler. Bir yandan Ebola salgını, hemen yanı başında Boko Haram, bir üzerinde IŞID ve her yerde emperyalist odaklar boy verdi haritalarda. Hem insanlık hem insanlığımız tehdit altında!
Milyonlarca insan adı konmamış bir halde sınırların berisine yol aldılar. Birçoğu da beklemede. Onlar hasta, aç, yorgun, işsiz, yurtlarından uzakta ayakta durmaya çalışıyorlar. Belli bölgeler, belli gruplar hariç dayanışmadan uzağız onlara dair.
Dünya barış günü yaklaştı: 1 Eylül.
Ne zamandır bu kadar aceleci davranmamıştı kurumlar. Misal DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, “1 Eylül Dünya Barış Günü” ile ilgili bir hafta öncesinden basın açıklaması yaptılar. “Emperyalizm ve İktidarın savaşına Karşı Halklar Barışın Barikatını Kuruyor” demişler başlığında. Üstelik bu kurumlar adına kadınlar ayrıca bir açıklama yapma gereği duydular: “Ortadoğu’da Savaşı ve Kadın Kırımını Durduralım!”
2. Dünya Savaşının ardından Hitler ordularının Polonya’yı işgal ederek savaşı başlattığı 1 Eylül günü, Dünya Barış Günü olarak ilan edilmişti. 54 milyon insan ölmüştü o savaşta. Ve şimdilerde yeniden saymaya başladık. 1, 2, 3, 4 milyon diye! Hemen yanı başımızda ölüyor insanlar...
Bu bağlamda basın açıklamasında kurumlar diyor ki: “ Biz dünya halkları, emekçiler olarak barış gününü kutlarken dünyayı yöneten güçler savaştan, kan dökmekten, barbarlıktan vazgeçmedi.Başta bölgemiz olmak üzere tüm dünyada silahlar konuştukça kadınlar, gençler, çocuklar ve yoksullar başta olmak üzere bütün insanlık ağır bedeller ödüyor. Emperyalizmin bölgemizdeki hegemonya projeleri insanlığın üzerine çöküyor. Etnik ve dini farklılıkların, bir zenginlik değil bir çatışma nedeni haline getirilmesi üzerine kurulu emperyalist hegemonya projelerinin sonucu olarak, halkların bugünleri, gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok ediliyor. Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Rojava’da, Şengal’de, tüm Ortadoğu’da insanlık kitlesel biçimlerde katledilirken, bizlerin kanın kırmızısını gördüğü yerde, birileri petrolün siyahını, doların yeşilini görüyor. Bölge halklarının insan onuruna yakışır biçimde yaşatabilecek kaynaklar insanların kanını oluk oluk akıtmak için harcanıyor.”
Bu açıklama yapılırken ülkenin başbakanı değişti. IŞİD adı verilen kanlı çeteyi “hoşnutsuzluktan kaynaklanan reaksiyon” olarak adlandıran Dışişleri Bakanı bu ülkenin başbakanı oluyor. Ne var ki “Tecavüz, çocuk istismarı, kadınların köleleştirilmesi, kesilen kelleler”, Türkiye’yi yönetenlerce uzun süre desteklendiği ortada olan bu çetenin hoşnutsuzluğunu bir türlü gidermiyor. 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı öldürüp “terörist” ilan edenler, konsolosluk çalışanlarını rehin almasına rağmen bu barbarlara bir kere bile hak ettiği sıfatla hitap edemiyor. Evet, bu son satırları yazarken tırnak içine almadım. Her ne kadar kurumlar söylese de ortak duygularımız, değil mi?
DİSK-KESK-TMMOB ve TTB olarak 1 Eylül Dünya Barış gününde “Barışı da, özgürlükleri de, haklarımızı da söke söke almak için ülkenin dört bir yanında düzenlenecek mitinglere, yürüyüşlere” davet ediyorlar hepimizi. Katılmak ve çoğalmak / çoğaltmak gerekiyor. Özellikle de “Silopi’den Yayladağı’na kadar sınır kentlerinde (Şırnak, Mardin, Urfa, Antep, Kilis, Hatay) kurulacak” barış zincirlerini büyültmek gerekiyor. Barışın barikatı da devasa olmalı! “İnsanlık büyük bir sınavdan geçerken barış için, kardeşlik için, özgürlük için, eşitlik için el ele vermek” önemli.
Gündem net ve bir o kadar da yakıcı. Savaş mağduru sığınmacılar ve onların yaşam koşulları, sağlık durumları daha bir yakından çabayı gerektiriyor. İçinde TTB ve SES’in de olduğu kurumlar özellikle sağlık boyutu ile yoğun bir emek harcıyor, raporlarını kamuoyu ile de paylaşıyorlar. Bu raporlamalardan çıkan bir başka çaba ise TTB’nin uluslararası çağrıları. “TTB Merkez Konseyi, IŞİD’in Sincar’daki saldırılarının ardından Şengal Dağlarına sığınan bölge halkının barınma, sağlıklı suya erişim, acil sağlık hizmetlerine erişim, gıda güvenliği, temel sağlık hizmetleri ve kronik hastalıkların tedavisinin sağlanması gibi pek çok alanda sorun yaşadığına dikkat çekerek, FAO, OCHA, UNHCR, FAO Türkiye Temsilciliği, ICRC ve UNICEF’e birer mektup gönderdi.” Yakın zamanda. TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan imzasıyla gönderilen mektuplarda; “Sığınmacıların temel yaşamsal gereksinimlerini karşılayamadığı ve Şırnak, Diyarbakır, Batman, Mardin, Silopi gibi kentlerimizde on binlerce sığınmacının yaşam mücadelesi verdiği” hatırlatıldı.
Hem bu çabalara hem de emek veren kurumlara daha bir destek olmamız, içinde yer almamız gerekiyor. Barışın barikatı ancak örgütlü kurumların içinde yer alarak ve emek akıtarak kurulabilir.
Sağlıcakla kalın.
- Kelimesini arayan duygular 15 Nisan 2024 04:46
- Yakındaki uzak, uzaktaki yakın: Tıbbın girdabı 08 Nisan 2024 04:40
- Dil ya da dilsizlik 01 Nisan 2024 04:48
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10
- Ne sağcılar ne solcu: Sağlık ideolojisi 31 Ocak 2024 04:40