24 Ağustos 2014 00:05

Doğululuk / Batılılık

Doğululuk / Batılılık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Batı tanımlaması bilim, teknik ve demokratik ilkeler temelinde gelişen entelektüel paylaşımı ifade eder. Osmanlılığı meziyet sanan ve geçmişin parlak dönemlerini  bugün her alanda yeniden yaşatabilme hayaliyle yola koyulan siyasi anlayış, iktidar olmaya başladıkça Batı karşısına Doğu’yu diker; ona göre Doğu Batı’nın sahip çıktığı bilim ve tekniği üreten toplumsal kültürün beşiğidir ve bu nedenle Batı’nın kaderi Doğu’nun geleceğindedir. Bu siyasi anlayış Doğu dendiğinde Osmanlı’yı ve İslam’ı esas alıyor. Bilim ve tekniğin Doğu’dan fışkırdığını kanıtlamaya özen gösterirken demokrasi ya da demokratik ilkeler konusunda söylem tutturmamaya çalışıyor. Çünkü demokrasi ya da demokratik ilkeler, Osmanlı’da yoktur, dinde yoktur. Olmayabilir de; ancak sorun Osmanlılığı İslam temelinde canlandırma tasarımının demokrasiyle ya da onun yerine özgürlükler bakımından daha ileri bir devlet biçimiyle bağdaşabilirliğidir. Bildiğim, Osmanlı’nın ve Ortadoğu’da İslam’ın bağırlarında şimdiye kadar despotizmi yeşertip büyüttükleridir.
Doğu-Batı tanımlaması üzerine kurulan siyasetin hem Batı’nın hem Doğu’nun geleceğini, belli dönemlerde birinin ya da diğerinin geçici zaferlerle taçlanmaları dışında, olumsuz etkilediğini ve etkileyeceğini düşünüyorum. Doğu, Batı’nın bir yanıdır kuşkusuz; bilim ve teknik dendiğinde Doğu’yu bilmeden Batı’nın ulaştığı günümüz düzeyini doğru belirleyebilmek olası değildir. Hatta Avrupalı aydının Batı kültürünün belirleyicisi kabul ettiği Hıristiyanlığın bile Doğu olduğunu söyleyebilirim. Batılı, Doğuluyu ilkel, vahşi, gayri medeni olarak görürken nasıl Batılı-Doğulu tanımlamasında yanılıyor ve aslında kendinin bir parçasını inkar ettiğinin farkına varmıyorsa; Doğulu, Doğu’yu Osmanlı ve İslam temelli görürken ve Batı’nın ürettiği bireysel/toplumsal değerleri kendisine toptan yabancı bulurken aynı şekilde Doğulu-Batılı tanımlamasında yanılıyor ve aslında kendisinin bir parçasını inkar ettiğinin farkına varmıyor.
Türkiye, hiç denemediği bir siyasi anlayışın iktidarını yaşamaya hazırlanıyor.
Anayasaya göre, şimdilik ‘Başbakan’ sözcüğüyle tanımladığımız siyasi mertebeye   Osmanlılılığı sözüm ona günümüzün modern zamanlarında canlandırma tasarımının uygulayıcı mimarı olarak sunulan dışişleri bakanı uygun görüldü. Osmanlılık modernizesinin bile demokrasi ile bağdaştırılamayacağını düşündüğümde, şu gelenekselleşmiş Osmanlı siyasi uygulamasının sınırlarımız içinde-dışında yeniden canlar alması olasılığından ürküyorum: Osmanlı karar alır, bastırmak istediklerini bastırmak için çok da kendinden saymadığı unsurları kullanır, kendinden saydıklarını bastırma harekatına pek bulaştırmazdı. Böylece bizler de  katliamlardan söz edilirken ‘Türklüğün’ olumsuzlaştırılmasına karşı çıkabilir olduk. Türkiye’de bir milyon iki yüz bin Suriyeli mülteci bulunuyor. İddia edilir ki, bunların önemli bir kısmı IŞİD’in saflarında savaşmak için eğitiliyor. Osmanlı olsa, kendi sınırlarının yanı başında IŞİD’in bağımsız bir devlet kurmasına izin vermezdi; ama IŞİD’in öldürmeyi maneviyatta ödüllendirilmenin gereği kabul eden eğitilmiş müsellah unsurlarını düşman bellenmişi bastırmak, imha ya da yok etmek amacıyla örgütleyebilirdi.
Anayasaya göre şimdilik ‘cumhurbaşkanı’ sözcüğüyle tanımladığımız siyasi mertebeye ise ‘milli irade’ siyasetini günümüzün modern zamanlarına aktararak canlandırma yolunda epey yol alan Başbakan seçildi. Milli irade Batı’nın bir zamanlar milyonlarca canı cansızlaştıran siyasi tasarımı. Milli irade de demokrasi ile bağdaştırılamaz. Umarım despotizmde takılır kalır, daha ileri gitmez.
Milli iradeyle tütsülenmiş Batı, Osmanlı-İslam hamuruyla yoğrulmuş Doğu.
Bu Batı-Doğu, modern zamanlar tanımlamasında ortak payda, en iyi olasılıkla koyu bir despotizm uygulamasında oluşacağa benzer; şimdilik… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa