Almanya'dan tehlikeli paradigma değişikliği
Fotoğraf: Envato
Alman dış politikasında önceki gün, sessiz sedasız önemli bir paradigma değişikliği yaşandı. Dışişleri, savunma, maliye ve ekonomi bakanlarını yanına alan Başbakan Angela Merkel, Almanya’nın Güney Kürdistan’daki Peşmerge güçlerini silahlandırmasına karar verdi.
Böylece, “İŞİD’e karşı Kürtlere yardım” adı altında ülkenin dış politikasında önemli bir tabu kırılmış oldu. Burada tabunun kırılmasını ifade eden durum, Almanya’nın bir ülke ya da gruba silah vermesi değil, çatışmanın ve savaşın olduğu bir bölgeye silah göndermesidir.
Halbuki, bugüne kadar Almanya’nın yurtdışına silah göndermesindeki asıl kriter “konflikt” yani çatışmanın olduğu bir ülke ya da bölgeye silah verilmemesi, satılmaması yönündeydi.
Bu kriter bugüne kadar bir tek İsrail için işletilmiyordu. Her durumda İsrail’in istediği silahları vermek, Alman dış politikasının öncelikleri arasında kabul ediliyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırı sırasında dahi Almanya İsrail’e silah vermeye devam etti.
Önceki günden itibaren rafa kaldırılan kriterden sonra artık sadece Kürtlere değil, çatışma ve savaşların olduğu bütün ülkeler Alman ordusuna ait silah göndermenin yolu açılmış bulunuyor.
Hem de hükümetin bütünü ve parlamento devre dışı bırakılarak, beş kişi tarafından alınan bir kararla...
Halbuki, bir kaç gündür koalisyon ortağı SPD’nin Genel Başkanı Sigmar Gabriel, Almanya’nın “konflikt bölgeleri”ne silah göndermesini sınırlandırmak ve bu konuda AB genelinde bir düzenleme yapmaktan yana olduğunu söylüyordu. Şuna bakın ki aynı Gabriel, Peşmergelere silah verilmesine karar veren bakanlar arasında da yer alıyor.
Bu ne perhiz, ne lahana turşusu...
Hal böyle olunca, SPD bir kez daha tavrını savaştan, militarizmden, silah tekellerinden ve çatışmadan yana kullanmıştır.
Almanya’nın bugün dış politikada paradigma değişikliğine gitmesi elbette tesadüf değil. Çünkü, İŞİD’in saldırısıyla Irak ve Suriye merkezli Ortadoğu’da yerinden oynatılan taşlar, pek çok yeni gelişmeyi beraberinde getirecek gibi görünüyor. Irak işgaliyle birlikte bölgede denklemin dışına düşen Almanya, şimdi oluşan yeni durumdan faydalanarak pozisyon almasının, var olmanın hesabını yapıyor. Benzer bir durum Fransa ve İtalya için de geçerli.
Bu da işgalden bu yana ABD-İngiliz ittifakının tek belirleyen olduğu Irak’taki gelişmelere Almanya ve Fransa’nın da dahil olması anlamına geliyor. Dolayısıyla bölgede emperyalist devletler arasındaki paylaşım, şiddetlenerek devam edecek.
Şimdilik hepsi planlarını ülkenin istikrarlı bölgesi Güney Kürdistan ve Mesut Barzani üzerinden yapmış görünüyor. Barzani, sular durulduğunda hepsinin çıkarlarını eşit bir şekilde hayata geçirmeyeceğine, koruyamayacağına göre, günün birinde bir emperyalist bloğun dostu, diğerinin düşmanı olmaktan kendisini alıkoyamayacaktır.
Bu nedenle, Almanya ve diğer emperyalist devletlerin vereceği silahlar, ileride bu kez Kürtlerin aleyhine dönüşecek gibi görünüyor.
Dolayısıyla, Almanya’nın yıktığı tabu içinde büyük tehlikeler barındırıyor. Biliyoruz ki, geçmişteki iki büyük dünya savaşı, Alman burjuvazisinin dünya üzerinde daha fazla egemenlik kurma, sömürgeler elde etme arzusu ve hırsı yüzünden milyonlarca insanın canına mal olmuştur.
Son kararla bir kez daha anlaşılıyor ki, Alman burjuvazisi iki büyük savaştan insanlık adına ciddi sonuçlar çıkarmamış, dünya üzerinde egemenlik kurmadaki eski emellerini sürdürmeye devam ediyor.
Hal böyle olunca Süddeutsche Zeitung’dan Hebibert Prantl’ın dün yazdığı gibi, “Bir kıtaya silah göndermeye karar vermek, bir kıtadan sığınmacı almaya karar vermekten daha kolay” oluyor.
Günlerdir “insani yardım”dan dem vuranlar, bir tek Êzidi’ye, Kürde ya da Arap’a sığınma hakkı vermeyi gündemlerine almayarak, bir anda daha fazla kan ve gözyaşı için bölgeyi barut fıçısına çevirmeye karar vermişlerdir.
Bu durumda, anketlerde Irak’a silah göndermeye karşı çıkan halkın yüzde 60’ndan fazlasına yapabileceği tek şey kalmış görünüyor. O da Alman sermayesinin, silah tekellerinin çıkarlarına göre yeni savaşlara, işgallere hazırlanan işbaşındaki Hıristiyan Demokrat-Sosyal Demokrat koalisyon hükümetine ve onun başındaki Merkel’e karşı tepkiyi yükseltmek, alanlara çıkmaktır.
Önümüzdeki 1 Eylül bunun için bir fırsat...
- Irkçılık ve yoksulluk bağlantısı 22 Mart 2024 04:02
- Savaş, enerji tekelleri ve rekor kârlar 15 Mart 2024 04:50
- Savaş borsası 08 Mart 2024 05:00
- Savaşı büyütme hamleleri 01 Mart 2024 04:54
- Avrupa halkları Ukrayna'da barış istiyor 23 Şubat 2024 04:30
- Ukrayna savaşı üçüncü yılına girerken yıkım tablosu 16 Şubat 2024 04:45
- Kızıldeniz’de ABD saldırgan, AB koruyucu mu? 09 Şubat 2024 04:52
- NATO, Rusya ve Almanya’nın savaş planları 02 Şubat 2024 04:45
- Yükselen aşırı sağ, faşizm ve büyüyen antifaşist mücadele 26 Ocak 2024 03:29
- Yeni faşizm, ‘Tersine Göç’ ve ırkçılıkla mücadele 19 Ocak 2024 04:17
- Feminist dış politikadan silah tekelleri lobiciliğine 12 Ocak 2024 04:20
- Ortadoğu’daki kanlı şiddet ve Avrupa’nın ikiyüzlülüğü 05 Ocak 2024 04:18