01 Ağustos 2014 00:30

Uzayda hem sıradan hem kahraman

Uzayda hem sıradan hem kahraman

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Süper kahraman aleminin dedelerinden Süpermen, Cem Yılmaz’ın ilk gösterilerinden, hatta karikatürlerinden itibaren sevdiği konulardan. Yumruğunu öne uzatarak uçan adamın her seferinde yumuşacık ve dimdik yere inişi, ütüsü gitmeyen pelerini, bozulmayan saçıyla dünya dışı bir ciddiyet saçması, ondan beri espri konusu. Zamanla, araya mizahi ögeler ve başka çekici özellikler ekleye ekleye bir süper kahraman dünyası oluştu adım adım. Dünyayı kurtarmanın ciddiyeti hep baki kaldı yine de.
Son zamanlarda dünyayı, evreni birtakım felaketlerden kurtaranların çoğu eski Marvel çizgi romanlarının kahramanları. Amerikalı Patron Iron Man ile İskandinav Mitolojik Karakteri Thor ayrı ayrı dünyayı kurtarıyor, Amerikan ordusundan Kaptan Amerika tabii ki kendi memleketini, sonra tekmili birden Yenilmezler’de yeniden her tarafı. Galaksinin Koruyucuları ve esas oğlanı Peter Quill de, aynı yerde yetişmiş son örnek. Bu kez, hiç akıllarında öyle büyük çaplı koruyuculuk işi olmayanlar, maceraya giriyor.
Her şey bir hırsızlıkla başlıyor. Peter Quill, dünyada olsa sokaklarda büyümüş olacak, evrenin suçlularının yetiştirdiği bir adam. Bir küreyi çalmaya çalışırken, birtakım gezegenleri ele geçirip kötülük peşinde koşan bir ordu tarafından durduruluyor. Küre meğer nadide bir antika değil, bazı güçleri olan esrarengiz bir maddeymiş. Cezaevinden kaçmak için bir araya gelen bir grupla, onu yeniden ele geçirip daha pahalıya satmak üzere harekete geçiyor. Ekip birbirinden orijinal elemanlardan oluşuyor. Roket, yarı robot, yarı canlı bir form, ufak tefek, rakuna benziyor, çok konuşuyor. Birlikte hırsızlıklar yapıp hapislerden kaçtığı arkadaşı Groot ise, güçlü kuvvetli, yürüyen bir ağaç. Gamora, sıkı bir eğitimden geçmiş, suikastçı bir kadın asker. Bir de öldürülen ailesinin intikamının peşine düşen, çok iri Drax yanlarında. Her birinin Ronan’la büyük hesapları yok başta, ondan kurtulmak dışında. Onları hapseden Ronan ise, evrene hakim olup nedensiz kötülükler yapmak peşinde, hırslı bir bildik kötü adam. Yani kahramanlar, galaksiyi koruyacak bir ekibe göre, pek alışıldık özelliklere sahip değillerse de, düşmanları standardın pek dışında sayılmaz. Çalma ve satma çabası yerini galaksiyi koruyup kurtarmaya bırakınca, film beklenebilir kovalamaca ve çatışmalara doğru ilerliyor.
Çizgi roman olarak da epey tutulan ve merakla beklenen Galaksinin Koruyucuları’nın konusu böyle. Herhalde en dikkate değer alameti farikası, kendini de o kadar ciddiye almayan üslubu. Son zamanlarda, alışık olunmayan her kahramana layık görülen bir unvan olması o kadar doğru olmasa da, genel “antikahraman”laşmadan nasibini almışlar. Ciddiye almamak derken, Iron Man’ın hiçbir şeyi umursamayan burjuva kibri ya da Batman’ın kendine güvensiz bunalımı falan gibi değil. Onlar nihayetinde cephede baş dik, göğüs dışarıda, kaşlar çatık militarist görüntüden ödün verecek kadar da işi ileri götürmüyorlar. Galaksinin hırsızlarının, başta iddiaları zaten küçük olduğundan, havası tamamen farklı. Düşmanla karşılaştığında espri yapmak, sinemada yüz yıllık bir Amerikan geleneği olabilir, bunlar komik olmaya çalışmazken de her halleriyle komikler.
Tabii bu, süper kahramanların Pembe Panter’i oldukları anlamına gelmiyor. Sonuçta evreni ele geçirmeye çalışan ve iktidar hırsıyla her yeri yakıp yıkan bir zalim ve ona karşı gelebilecek, kendilerine göre yetenekleri olan kurtarıcılar denklemi, sabit. Finaldeki “Hadi nereye gidiyoruz” sahnesiyle, kendilerini kurtarmaktan bütün gezegenlerin halkları adına hareket eden kahramanlara dönüşmeleri filmin ancak sonunda tescilleniyor. Dolayısıyla seyirci daha çok, bir grup kahramanın kahramanlık öncesi dönemini izlemiş oluyor, en azından bu filmde.
İşte, filmin asıl farklı ve yenilikçi olan yanı bu. Başlarına kimsenin başına gelmeyecek şeyler geldiği, çok paraları olduğu, örümcekler tarafından ısırıldıkları, başka gezegenden geldikleri için falan değil, kendilerini o koşullar içinde buldukları için kahraman oluyorlar. Bu yüzden de, uzay gemisiyle yolculuk etseler de, ayakları yere basıyor, sizin benim gibi, otursan muhabbet edersin tipi kahramanlar. Aslında en büyük numaraları, haylazlık ve ciddiyetsizlikten çok, bu sıradanlık ve “gerçekçilik”, bir bilim kurguda olabildiği kadar.
Uçmakla tutturamayan Hollywood’un mecburi gerçekçiliğinin son ürünü bu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa