28 Temmuz 2014 07:05

Canın sağolsun

Canın sağolsun

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Filmlerde rakı içmenin serbest olduğu zamanlarda Vizontele’nin Ahmet’i anlatmıştı. Çayırda, “her akşam değil, arkadaşlarla bazı bazı” kurduğu rakı sofrasında söze “O zamanlar kaymakamın bir kızı vardı ya” diye girdi Ahmet. “O gün de maça gelmiş. Ben devamlı terliyorum. Daha maç başlamadan ha.” Gol atınca sevdiği kızın nasıl sevindiğini hâlâ aynı heyecanla hatırlıyordu. Yıllar sonra arkasından İzmir’e gitmişti. “Eee, bulabildin mi?” “Buldum. Hatta bir de çay içtik. Ben, o, bir de kocası. O ara golü yemişiz, haberimiz yok anlayacağın.”
Gözde futbol insanının adına açılan stat için yapılan maçta, herkesin çekilip de 12 numaranın atmasına izin verdiği gol, sunucuya şunları dedirtti: “Gazze’ye selam olsun, Filistin’e selam olsun. Bu gol Tayyip Erdoğan’ın golü.” Beyaz takımın kalecisi Volkan Babacan topu seyretmek suretiyle golü yiyince, selam nasıl Gazze’ye ulaşıyor, o açıklanmadı. Yılmaz Erdoğan’ın filminde golü yediğinden haberi bile olmayan adamcağızın tersine, gol yiyeceğini daha top 12 numaranın ayağına gelir gelmez bilenler de vardı. 12 numaranın turuncu takımıyla, topu her aldıklarında onları seyreden Yılmaz Erdoğan’lı beyaz takım, açtı stadı.
12 numara topu her aldığında, rakip takımın bakışları, adeta bir Hüseyin Avni Coş olmuştu. Sadece 12 numara gol atsın diye düzenlenmiş bir maç ve hayat düzeni, hiçbir müdahalesi olmadan seyretmek demek, kaptanın adamları için. Bazen rakip takımın kalesinin önünde, bazen trenin geçip gittiği bir istasyonda bakakalmak demek. O ara golü yiyorlar. 12 numara da, çoluk çocuk yüzlerce cana kıyılan Filistin’e bile golleriyle derman oluyor, yerseniz.
Henüz yumruklarını çıkarmamışken Mersin’deki meşhur azarı, herhalde en unutulmayacak sözleri listesinde hâlâ en başlardadır. “Anamızı ağlattınız” diyen çiftçi Kemal Öncel’i yanına çağırıp “Lan terbiyesizlik yapma” diye azarlamaya başlamıştı. “Ananı al git burdan” dedikten sonra diyalog, korumaların Kemal Öncel’i ite kaka uzaklaştırmasıyla son bulmuştu. Şu sözleri de belki hatırlayan vardır: “Lan bana anayasayı öğretme. Terbiyesizlik yapma.” “Lan mı?” “Evet.” “Lan mı? Canın sağ olsun. Canın sağ olsun.”
Rize’nin meydanında tek başına Demirtaş için stant açan Necmettin Durmuş’un ölüm tehdidine verdiği cevap da aynı kalenderlikteydi. “Canın sağ olsun.” Bu, tehditçilerin standı tekmelerle dağıtıp Necmettin Hoca’yı yere düşürüp vurmaya başlamalarından saniyeler önceydi.
Demirtaş’a ve umudunu seslendirdiği demokratik, özgür, eşit bir ülkeye, halkın eski ezberlerinden vazgeçip daha fazla yüzünü dönmeye başlaması, büyük panik sebebi tabii. 12 numaranın meydan nutuklarından, işgüzarların çıkardığı vazifelere kadar. “Canın sağ olsun”, eli armut toplayan, kendini korumaktan aciz kişinin sözü değil, kimse Demirtaş’ın böyle bir siyaset anlayışından geldiğini savunmuyor zaten. Onu diyen biliyor, bugün bir şey yapamayabilir, onlar standı da dağıtabilir, susturabilir de, canına da kastedebilirler. Kendi takımı da rakip takım da önünden çekilir, 12 numaranın bütün golleri atmasına izin de verebilirler. “Elbet günleri geçer” var “canın sağ olsun”un içinde. “Biz buradayız ya.” Necmettin Hoca’nın Rize’deki tek başına dağıttığı bildiri bile, umutlanmak için yeterli sebep.
Vizontele’de Ahmet’in babası, Belediye Başkanı Nazmi Hoca sorar: “İnsan memleketini niye sever?” Kendi cevaplar: “Başka çaresi yoktur da ondan. Ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı, orayı sevmektir. Burayı seversen, burası dünyanın en güzel yeridir. Ama dünyanın en güzel yerini sevmezsen, orası dünyanın en güzel yeri değildir.”
Ülkeyi yollarla ve yolsuzluklarla örenler belki 12 numaralı formayla sandıktan da çıkar, ama memleket sevgisini onlardan öğrenecek değiliz. Bu dünyanın en güzel yerini sevmek için Demirtaş’ın adaylığı, Necmettin Hoca’nın varlığı, ülkenin her köşesinde güneşli bir gelecek için, ama az ama çok bir araya gelenler yeter. Canları, canımız sağ olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...