17 Temmuz 2014 00:09

Irkçı hezeyana karşı sınıf dayanışması

Irkçı hezeyana karşı sınıf dayanışması

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye’de iç savaş başladığında AKP hükümeti, ABD’nin de yardımıyla Esad hükümetinin kısa sürede devrileceğinin hesabını yapıyordu. Çatışmalar kızıştıkça ülkeden kaçış hız kazandı. Kadınlar ve çocukların ağırlığını oluşturduğu mültecilerin başlıca sığındıkları ülkeler arasında Irak, Lübnan, Ürdün, Mısır’ın yanı sıra Suriye’deki iç savaşa açıkça taraf olan ve muhalefete lojistik destek sağlayan Türkiye de bulunuyordu.  
Sayısı hızla artan mülteciler için kamplar kuruldu, Angelina Jolie’ye gezdirilip “Türk hükümetinin cömertliği” ünlü oyuncunun ağzından dünya basınına taşındı. Ülkeye dönük mülteci akını, hükümetin bölgede liderlik iddiasını pekiştirecek bir propaganda aracı olarak kullanıldı. Ne var ki, savaş uzadıkça hükümetin planı boşa çıktı. Medyanın öve öve bitiremediği kamplar, artan mülteci nüfusu karşılamakta fazlasıyla yetersiz kaldığı gibi mülteciler de cezaevine benzettikleri kamp koşullarından yorgun düşüp dışarıda yaşamlarını sürdürme arayışına girdiler.
Hükümet kaynakları bugün ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin toplam sayısının 1 milyonu aştığını bildirirken, tahminler 1 milyon 200 bini aştığı yönünde.  Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 2014 sonunda bu sayının 1.5 milyonu aşacağını öngörüyor. Halihazırda mültecilerin 210 bin kadarı kamplarda kalıyor. Geri kalan bölümü ise kendi imkanları çerçevesinde yeni bir yaşam kurmaya çabalıyor.
Barınak sorununa baktığımızda, imkanı olanların Suriyelilere konut satışı yasak olduğu için yakınları üzerine konut aldığını görüyoruz, önemli bir bölümü ise kirada yaşıyor. Tabii bu durum özellikle sınıra yakın bölgelerde emlak fiyatlarının ve kiraların önemli ölçüde yükselmesine neden olduğu için bölge halkının tepkisini çekiyor. Elbette süreç uzadıkça mültecilerin birikimleri de eriyor. Kafalarını sokacak bir barınak bulamayanların sayısı da azımsanacak gibi değil. Bugün Türkiye’nin pek çok büyük şehrinde viyadüklerin kenarlarında, otobüs duraklarında, parklarda, metruk binalarda yaşamlarını sürdüren Suriyeli ailelere rastlamak mümkün. Geçtiğimiz hafta içerisinde çareyi dilenmekte bulan Suriyeli ailelerin Eminönü ve Kadıköy belediyeleri tarafından top gibi kıyıdan kıyıya atılmakta olduğunu okuduk gazetelerde. Şunu unutmamalıyız ki, kış aylarına girildikçe bu aileler için yaşam koşulları çok daha zorlaşacak.    
MAZLUMDER’in “Türkiye’de Suriyeli Mülteciler” başlıklı raporuna göre, mültecilerin yüzde 80 kadarının elinde ikamet izni var. Ne var ki, çalışma iznine sahip değiller. Hükümet böylece kaçak işçiliğe açık kapı bırakıyor. Hiçbir pazarlık gücü olmayan, çoluğunun çocuğunun bir sonraki günü göremeyeceği endişesiyle iş arayan insanlar asgari ücretin yarısına, patronun insafına kalan koşullarda çalıştırılıyor.  Bu durum nitelikli olmayan işgücüne dayalı sektörlerde ücretleri aşağı çektiği gibi genç -nüfus işsizliğinin halihazırda oldukça yüksek olduğu ülkemizde iş bulmayı daha da zorlaştırıyor. Suriyeli  göçmenlere dönük son haftalarda hız kazanan ırkçı saldırılar işte böylesi bir ortamda filizleniyor.
Geçtiğimiz günlerde bir haber kanalında, Eminönü bölgesindeki Suriyeli mültecilerle ilgili bir haber yayınlandı. Esnaf ve bölge halkının şikayetlerine de yer verilen haberde esnaf ile Suriyeli bir çocuğun arasında geçen diyaloğa kulağım takıldı. Esnaf çocuğa “Evladım ben sana bir gün bakarım, iki gün bakarım ama sonrasında bakamam, ne vardı geldiniz memleketinizi bırakıp buraya? ”diye sesleniyordu. Çocuğun cevabı ise basit ve netti “E bizi Erdoğan getirdi buraya”. Evet bugün yaşananlar AKP hükümetinin öngörüsüzlüğünün, basiretsizliğinin doğrudan sonucudur. Dolayısıyla bu tablonun faturası bölgede siyaseti yeniden şekillendirme arayışında milyonları yerinden yurdundan eden, başarısızlığa uğradığında ise mültecilere dönük hiçbir alternatif planı bulunmadığını gördüğümüz AKP hükümetine kesilmelidir. Suriyeli göçmenlere dönük ise kalıcı çözümler üretilmelidir.  Öncelikli olarak, acilen geçici çalışma izinlerinin verilmesi, Suriyeli emekçilerin istihdamının yasal koşullar altında gerçekleştirilmesi ve denetlenmesi sağlanmalıdır. Devletin bu duruma kayıtsız kalması durumunda kayıt dışı istihdamın patlayacağını, çalışma koşullarının hızla denetimsizleşeceğini ve kaybedenin bir kez daha emekçiler olacağını öngörmek zor değil.  Burada emek örgütlerine düşen görev ırkçı saldırılara karşı Suriyeli emekçilerle sınıf dayanışmasını güçlendirmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...