11 Temmuz 2014 00:41

Yarış-ma(!)..

Yarış-ma(!)..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Sanat, ekmek peşinde koşarsa alçalır!”
ARİSTOPHANES

Zaman zaman bazı dernek ve kültür merkezleri fotoğraf yarışması açmak istiyorlar. Soruyorum neden? Diye…Aşağıda ‘fotoğraf yarışmaları’na dahası ‘yarışma kavramı’na neden hayır demeliyizi dilim döndükçe anlatmak istedim.  Malum konu geniş onun için haftaya da devam edeceğiz. 2010 yılında yine bu köşede yer vermiştim. Bir hatırlama olarak konunun önemine binaen yineleyelim istedim.
Her şeyin  yarışması yapılıyor.
Televizyonlarda yarışmalar, gazetelerde yarışmalar, resim yarışmaları, fotoğraf yarışmaları, en güzel çocuk yarışması, en güzel genç kız yarışması, bilgi yarışması, ses yarışması, spor yarışmaları, gelin kaynana yarışmaları, evlenme yarışmaları… Bir de uluslararası çapta yapılan ülkeler arası yarışmalar vardır. Eurovizyon müzik yarışması, Altın Ayı film yarışması, futbol yani spor karşılaşmaları gibi gibi…
Hep daha çok, daha iyi, daha güzeli kazanma iddiasında olan bir kültür oluştu ve gelişti. Günümüzün modası, (gerçi dün de modaydı ya)… Şimdi neresinden başlasak da bir nokta koyabilsek. Genel olarak aynı alanda çalışan ve uğraşan  kişilerin, grupların, ülkelerin birbirleriyle karşılaştırıldıkları ve belirli kategorilere göre sınıflandırılmalarına yarış diyoruz. Bu insanlar, grupları ve ülkeleri diğerlerinden üstün ve iyi olduklarını ispatlama çağrısını yapanlar, yarışma açan kişi ve kurumlardır. Bu sınıflandırmayı yapanlar da Jüri denilen heyetlerdir.
Eğer kendi rızamız ile katılıyorsak adı yarışma oluyor. Yok bir sınırı geçmek için yapılıyorsa adı sınav oluyor. Bunlara da örnek ÖSS, ÖSYM, memur olma sınavı, işe girerken girdiğimiz sınavlar, sınıf geçme için girilen sınavlar. Bu sınavları da bir anlamda yarışma bağlamında değerlendirebiliriz.
Sınıflı toplumlar olduğu sürece de yarışmalarda olacaktır. Peki sınıfsız toplum olduğunda yarışmalar olmayacak mı? Ya da sosyalist ülkelerde yarışlar yok muydu? Elbette vardı. Fabrikalar arası en fazla üretim yapma yarışmaları ve her alanda yaygın olarak yapılan yarışmalar vardı. Burada yarışmaların amaçlarına ve fonksiyonlarına bakmak gerekiyor.
“Kapitalist sistemde yarışmaların amaç ve fonksiyonları” diye bir başlık açabiliriz artık:
Yarışmaların içeriği de sisteme göre şekilleniyor. Bilindiği gibi sistemin özü para ile para kazanmaya ve emeğin sömürülmesine dayanıyor. Sosyal devlet bir kandırmaca olarak vardır. Toplumsal yarar yerine kişi ve şirket çıkarlarına göre yasalar yapılır. Bireyin değeri değirmene su taşımaya yarayan araç olmaları kadardır. Özgürlük, demok-rasi, barınma hakkı, sağlık hakkı vb. hepsi hikayedir. Oligarşik bir yapıya sahiptir ve Meşhur olmak, marka olmak sosyal statü için olmazsa olmazlardandır. Bunların toplamı da kaderle(!), çok çalışmakla(!) ya da başarı(!) ile açıklanır. Kaderi değiştirmenin de bir çok yolları vardır. Derin devlet içinde yer alabilirsin, Piyango bileti çekip ertesi gün zengin kalkabilirsin, Bir yarışmaya katılıp derece alıp meşhur olabilirsin.
Peki çok çalışıp ne yapabilirsin; Sınıflarını geçersin, üniversiteye girersin (Fırsat eşitliği var ya! Büyük kentlerde yaşayanlar daha şanslı) Ya da işini bilmeyen memursan, en fazla orta sınıf bir vatandaş olarak yaşarsın. Bütün mesele bir dayı bulup üst sınıfa kapağı atmak olmalıdır. Yani toplum sınıflara bölünmüş olduğundan sınıf atlamak için sistemin kurduğu barajları geçeceksin. Sonra mı? Yukarıda saydığımız, özgürlük, demokrasi, barınma hakkı, sağlık hakkı vb. senin için var olacaktır. Yani bir sınıf için var olan, diğer sınıf için yoktur. Denklem budur. Sistemin olası zarar ve saldırılarından korunmanın bir yolu da “Sanatçı, avukat, doktor, vb” korumalı alanlardan birinin duvarlarının ardında olabilmektir. Bir zamanlar şöyle bir söz vardı; “Bir doktorun bir işçiden daha şerefli olduğu” hatta bu söz Cem Karaca’nın bir şarkısında işlenmiştir. Ve sistem tüm bu alanları kontrolü altında tutmaya çalışır. Bu alanların, toplumun zararına işletilmesine karşı çıkan kişiler, muhalif ve alternatif örgütlenmeler içinde yer alırlar. Sanatçılar, doktorlar, mühendisler, avukatlar velhasıl tüm alanlarda bu mücadeleyi veren kurum ve kişiler toplumsal çıkarı kişisel çıkarların üstünde tutmanın mücadelesini verirler ve çoğunun da başı dertten kurtulmaz. Şimdi böyle bir düzende yarışlara niye katılınır? Meşhur olup statü sahibi olmak, ödül olarak para kazanmak, yani hayatının akışını değiştirmek, gibi açıklayabiliriz. Ama manevi laflarla da süslemek gerekir değil mi? Hak ettiği yere gelmek, Başarılarının herkes tarafından görülmesi, çalışmasının karşılığını almak gibi….
Niye yarışmalar açılır? Şirketlerin reklamını yapmak için, sosyal ve sanatsal bir iş yapmış olmak için, Ürünleri pazarlamak için, Özellikle vakıflar aracılığı ile kültür hizmetinde(!) bulunmak için. Yaşadığımız ülke, bu standartları koymaya çalışan bir ülke olduğuna göre yarışmaların da içeriğinin böyle olması doğaldır.
(devamı haftaya…)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...