06 Temmuz 2014 00:13

Demokrasi dediğin...

Demokrasi dediğin...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Demokrasinin her birimizin toplumsal yapılanmada varoluşunu belirleyen en üst düzey siyasi örgütlenme, devlet biçimi olması gerçeğini ıskalayarak üretilen siyasi mücadele fikriyatı,  Türkiye’de özgürlüğün yolunu tıkayan makus kaderi temellendiriyor.
Anayasanın bazı maddelerinde yer alan demokrasi sözcüğünün kışkırtıcı cazibesi çoğumuzu yanılgıya sürükler; devletin biçimini demokrasi sanır ve onu koruyabilmenin tutkusunu siyasi yaşamımızın içgüdüsel vazgeçilmezi yaparız.
Oysa, Anayasa’nın başlangıç bölümünü dikkatle okuyan, önce kutsallık sonra yücelik katından bizleri tepeden gözleyen ve ezici ağırlığıyla üzerimizde egemenlik kurmuş, sorgulanamaz meşruiyeti ve mukaddes varlığı kurucusunun ölümsüzlüğüyle güvence altına alınmış, yapılanması, örgütlenmesi ve işleyişiyle despotik bir devlet biçiminin tasarlanmış olduğunu görür.
Biz ise toplumsal yapılanmamızın despotik devlet biçimiyle temellendirilmesini istemeyiz, istemediğimiz için de devleti her şeye rağmen biçim olarak demokrasi diye anarız. 1980 darbesini yapanlar sanki devletimiz demokrasi olsun istemişler, böyle bir devlet biçimini tasarlayarak yaşama geçirebilmek için yüz binleri hapislere göndermiş, on binleri yargılamış, binleri öldürmüş, on binleri işkenceden geçirmiş, milyonları işinden, yerinden, güvencelerinden etmiş, korkutmuş, evcilleştirmiş, uysallaştırmış, boyun eğdirmiş, muhbirleştirmiş, inim inim inletmiştir.
Devletimizin diğer devletlerden en çarpıcı farkını, bizim devletimizin sınıfsız, kaynaşmış bireylerin oluşturduğu bir toplumu gerçekleştirmiş olmasında buluruz. Devletimizin sadece sınıfsız değil, her türlü ayırımcılıktan uzak duran etniksiz, mezhepçiliksiz, üniterci, bölünmezci, sosyal dayanışmacı, konmuş kurallara uyucu, mahkeme kararlarını saygıyla karşılayıcı, sadece aile büyüklerine ya da yaşça büyüklere değil, devlet büyüklerine de saygı duyucu, uysal ve mütevekkil, laik ve mütedeyyin, yetinen ve müteşekkir, sessiz ve mütefekkir, gelenekçi ve medeni kaynaşmış bireyler toplumunu barındırmasıyla gurur duyarız ve bu yapıyı korumayı görev biliriz. Demokrasi bilincimiz bu yapının korunmasını gerektirir.
Ve yapıyı demokrasi adına koruyabilmenin fikriyatını üretirken, fikriyata uygun demokrasi tanımı yapar, herkesi koruma görevine seferber edebilmek için tanıma uygun siyaset dillendiririz.
Bir ara ‘militan demokrasi’ söylemi heyecan uyandırırdı: Demokrasi demokrasiyi yıkmak için araç olarak kullanılamaz. Demokrasi; demokrasiyi yıkmak için demokrasiyi kullananlara karşı kendini cansiperane korur. Militan demokrasi kendini koruyan demokrasidir; militan demokrasi laik ve mütedeyyinlere dokunmayan ama İslami ve mütedeyyinleri bertaraf eden, etniksizleri ve mezhepçiliksizleri baş tacı ederken etnikçileri ve mezhepçileri yok eden, sessiz ve mütefekkirlere el sürmezken bağırgan ve mütefekkirleri saf dışı bırakan, gelenekçi ve medenilere yaşam alanları sağlarken bağnaz ve medenileri sindiren, uysal mütevekkillere sevecenlikle yaklaşırken, boyun eğmez mütevekkilleri tu kaka eden demokrasidir.
En beğendiğim demokrasi tanımı, ‘Demokrasi kurallar ve kurallara uyma rejimidir’ belirlemesi olmuştur. Böylece şu ya da bu yolla konmuş kurallara karşı çıkan, yukarıda bertaraf edilmeleri, yok edilmeleri, saf dışı bırakılmaları, tu kaka edilmeleri gerekenler listesinde saydıklarım kibarca hizaya getirilmeye, sindirilmeye çalışılırdı. Kuşkusuz demokrasi adına ve demokrasiyi korumak için…
Son yıllarda sosyologların çok sevmeye başladıkları mütedeyyin demokrasi de hoş bir söylem olarak gök kubbedeki boşlukta kendine mümbit bir alan buldu. Yeşeremeden demokrasi ufkundan tornistan etti, var olan despotik sistemi milli irade ışığında Nazizme itelemeye başladı. Zaten milli irade söyleminde demokrasi sözcüğü de kullanılmaz oldu.
Şimdi var olan despotik devlet biçimini, yani statükoyu daha kötüsünden koruyabilmek için demokrasi adına, eski söylemi bu kez tersinden tekrarlayarak mütedeyyin ama laik, etniksiz ve mezhepçiliksiz ama hoşgörülü, milletlerarası yönetici ama üniterci, bilim adamı ama bölünmezci adaya oy vermemiz gerektiği vurgulanıyor.
Benim en zoruma gideni ise yeni fikriyatta demokrasiyi kurtarmak için siyasetçiye değil de devlet adamına oy vermenin gerekli olması.
Statükoyu korumak için seferberlik ilan edildi. Bu seferberliği ilan edenler statükoyu, yani despotizmi değil de demokrasiyi koruduklarını ifade ediyorlar. Bu da demokrasinin kaderi işte…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...