13 Haziran 2014 01:35

Uyanmak, başka bahara

Uyanmak, başka bahara

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Memleketin en çok izlenen filmleri olduğuna göre, “zamanın ruhu”na ilişkin bir veri kabul etmenin saçma olmayacağı Recep İvedik serisinin bir filminde, meşhur bir korsan CD sahnesi var. Recep CD satıcısından kendisine bir film vermesini ister, o 3 Maymun’u uzatır. Recep de, önceki filmlerinden Uzak’ı izlediğini söyleyip onu şöyle över: “Adam yürümeye başladı. Yürümesinde bıraktım. Gittim elektriği suyu yatırdım, her şeyi temizledim. Geldim, adam hâlâ yürüyor. O kadar güzel film yani.”
Ceylan filmlerinin durgun, az diyaloglu, uzun planlara sahip minimalist sinemanın en önde gelen temsilcilerinden olduğu ve bu sebeple seyircinin sabrını test ettiği herhalde en çok bilinen özelliklerindendir. Recep İvedik ise, zengin, şımarık, özenti, entelektüel olanlar başta olmak üzere, tipini beğenmediği herkesle uğraşan bir kabalık anıtı, malum ve çok da tutuluyor. Bu bitmeyen mağduriyetler iktidarı dönemine de yakışıyor. Başarısını, tam olarak neyi eleştirdiği, neyle dalga geçtiği belli olmazken bile, izleyicinin sınıfsal öfkesini kolay hedefe, entelektüel ve seçkinci gördüğüne yönelterek bir çeşit “Bunlar!” yaratabilmesine borçlu desek, yanlış olmaz herhalde.
Cannes Film Festivali’nde daha önce defalarca başka ödüller alan Ceylan’ın büyük ödül Altın Palmiye’yi kucakladığı son filmi Kış Uykusu ise, “elektriği suyu yatırmak” gibi imkanlar sunan cinsten değil. Yani yine uzun planlara yer verse de, filmin geneli önceye göre (belki Bir Zamanlar Anadolu’da ile karşılaştırılabilir) bol diyaloglu ve akıcı. İlk dakikalarından itibaren hedefine koyduğu ise, burjuva, entelektüel, elitist, laik dünya ve ismiyle müsemma baş karakteri; Aydın.

HERKESİN TUTARSIZLIĞI

Aslında elbette, yönetmenin aydın eleştirisi bu filmle başlamadı. Cumhuriyet dönemi romanından beri edebiyat ve sanatların mevzusu olan kentli aydının Anadolu insanıyla ilişkisi, başından bu yana Nuri Bilge Ceylan sinemasının kilit bir teması. Genelde aydının kibri ve iktidarına eleştirel yaklaşsa da, Bir Zamanlar Anadolu’da’ya kadar karakterlerin kendileri gibi halkı tanımayı pek de dert edinen bir sinema olduğu söylenemez aslında. Yani uzakta durmak, esasen aydınla ve çelişkileriyle ilgilenmekti yaptığı. Ceylan’ın aydın kahramanlarının halkla barışması, onlara eşiti insanlarmış gibi muamele etmesi, sigara uzatması, ancak bundan önceki filmle mümkün olmuştu. Bununla yönetmenin sineması arasında da bir paralellik kurmak güç değildi. Kış Uykusu ise, yine aydına odaklanan ve halktan karakterleri yüzeysel bırakan daha önceki filmlerin bir benzeri. Kabaca, Uzak’ın konuşmalısı gibi, ama çok konuşmalısı. Ve Uzak’tan sıkılan seyircinin bile teslim edeceği gibi, o konuşmaların büyüyü bozması pek mümkün.
Aydın, babadan zengin bir otel sahibi, tiyatrocu, yazar ve halkı kah arabasının kırılan camının, kah kayaların arkasından izleyen bir ahkam kesici. Kira borcu nedeniyle haciz gönderdiği imam kiracısının yeğeni İlyas bir taş atıp arabanın camını kırınca başlıyor olaylar. Gazete yazılarında tanımadığı halkla ilgili üfürdükleri, kendisi de bir şey yapmayan ama düşünmenin eylemekten evla olduğunu düşünen kızkardeşi Necla tarafından yüzüne vurulması, çatışmalardan sadece biri. Sevmediği zengin kocasına katlanıp kendini hayır işlerine adayan genç eşi Nihal’in vicdan rahatlatma denemeleri, bir başkası. Giderek, herkesin tutarsızlıklar içinde yaşadığı ve kimsenin masum olmadığının ortaya çıktığı tartışmalarla ilerliyor. Sadece Otello Otel’in tuzukuru ailesi değil, Hamdi hoca ya da Levent öğretmen de yönetmenin oklarından kendini kurtaramayınca, Kars kadar karlı bir Kapadokya, kimsenin uyanmak istemediği kış uykusuna yataklık ediyor.

OYSA NE DETAYLARLA DOLU
Filmin diyaloglarını dikkat çekici kılan, karakterlerin tutarsızlıklarını yüzüne vuran birbirine karşıt fikirlerin başarılı ifadesi. Ama aynı zamanda, bunların tekrarlanan yüzeyselliği, girmeye cüret ettiği tartışmaların hakkını vermesini güçleştiriyor. Aydın’ın kendiyle yüzleşmesi, iki kere görüp ayaklarının kokusundan şikayetçi olduğu imamdan yola çıkarak din adamlarının ideal özelliklerine dair köşe yazıları döşenmesi gibi halktan kopukluk ve üstencilikten ibaret basitlikle oluyor. Oysa ellerini kirletmek istemeyen Aydın’ın istemiyor görünerek öpsün diye İlyas’a uzatması gibi, burjuvaca zavallılığına dair onca çok başarılı ayrıntı, sadece ayrıntı olarak kalıyor. O tarafın üstüne giden bir filmin hakiki bir başyapıt olması hiç güç olmazmış. Çünkü zaman zaman teatrallikle aksasa da, Haluk Bilginer başta olmak üzere oyunculuklar, sırrını Kars’ın karlarına borçlu olsa da manzaralar ve birçok müthiş detay, filmin son zamanlarda izlediğimiz en başarılı yapımlardan biri olmasına yetiyor da artıyor bile. Bu haliyle ise, Ceylan filmleri içinde en büyük ödülü almış olsa da, hepsini aşan bir yerde durmuyor ne yazık ki. Daha elbette neler neler söylenebilecek kadar yüklü ve güçlü bir film.
Ceylan’ın (ucu Yılmaz Güney’ın Baba’sına çıkan 3 Maymun’la birlikte) sınıfsal çelişkileri en net olarak ortaya koyduğu filmi Kış Uykusu. Aynı anda da, baş karakterin adına varana kadar onun seçkinciliği, imama yaklaşımında belirginleşen laikliği, entelektüelliği ve kibri, yani inadına Cumhuriyet aydını tipinin özelliklerini de aynı derecede vurgulayarak burjuvalığıyla iç içe geçiriyor. Bu da, sınıfsal çatışmayı gizleyen ama hissettiren onca filmdeki ve iktidarın pekiştirdiği “Bunlar” ezberini tehdit edecek bir tartışmayı uzağa itiyor. O zaman uyanmak, bir başka bahara kalmış gibi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa