09 Mayıs 2014 08:06

Bundan sonra yalnız Taksim değil, tüm alanlar 1 Mayıs…

Bundan sonra yalnız Taksim değil, tüm alanlar 1 Mayıs…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta 1 Mayıs öncesi 1 Mayıs sonrasına düşüncelerimi paylaşmıştım. Hep birlikte
1 Mayıs’ı yaşadık. Bir de gördük ki tüm ülke 1 Mayıs’ı kutlamış. İstanbul’da Taksim güzergahında bulunan tüm semtler 1 Mayıs alanına dönüştürülmüş. Halbuki “Taksim’de 1 Mayıs kutlansın, orası 1 Mayıs meydanıdır” denmişti. Devlet inadım inat deyince Taksim dışında tüm semtler 1 Mayıs alanı oldu. Şimdi sormak lazım “ kim kazandı?” Tabii ki direnen halk kazandı.
Polis açıklama yapmış: “1 Mayıs eylemlerinde ele geçirilenler diye; gaz maskesi, toz maskesi, limon, eldiven, sapan, bilye, vb. ha bir de zorla poşi taktırmaya çalışan aklı evvel polislerin poşi’lerini ekleyelim)” sormak lazım ne bekliyordunuz? Saldıracağını söyleyen bir polis ordusuna karşı  bu sayılanların hepsi savunmaya yönelik araçlar. AHİM kararlarına karşı söyleyecek söz bulamayan İstanbul Valiliği Kalaşnikoflar, marjinal örgütlerle yaratılacak teröre karşı bir kez daha Yenikapı’yı göstermişti. Şimdi hadi bizden geçtik, AİHM sormayacak mı? Nerede terör diye… Bir de utanmadan ele geçirilenler diye savunma araç-gereçlerini gösteriyorsun diye… Utanmadan boy boy çantalarına sığmayan coplarıyla genellikle atölye işçileri kılıklı sivil polislerle halkı şiddete provokasyona yönelten sivil polislerin neredeyse resmi polislerin sayısından fazla olarak görevlendirilmesi ne oluyor diye sormayacaklar mı?
Saldırı mı? Müdahale mi?
Önce bir sözlük anlamlarına bakalım: “Bir kimsenin ya da bir şeyin üzerine hızla atılmak, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek; bir şey ya da kimse üzerine saldırı yapılmasına neden olmak.”
Müdahale neymiş?: “Bir duruma el koymak, duruma el atmak, aktif olmak, bir şeyler yapmak.”
Şimdi devlet ağzının ve medyanın büyüklerinin tercihine baktığımızda polis şiddetini “müdahale” olarak kullandıklarını, muhalif medya ve kurumların “saldırı” olarak kullandıklarını görüyoruz.
Öncelikle hakkını Anayasanın ilgili maddelerinden alan “Silahsız toplanma ve düşünceyi açıklama” hürriyetini savunmak ve “silahlı polis ordusuna” karşı durmak arasındaki ilişkiyi kurmak gerekir.
Burada saldıran polistir. Halkı saldırgan olarak göstermek anayasal suçtur. İnsanlar kendilerini savunmak için meşru müdafaa hakkını kullanıyorlardır.
Saldırı yerine müdahale kelimesini kullananlar polisin haklılığına vurgu yapmak istiyorlar.  Ama en başta kendileri de buna inanmasalar da erkin gücü bu dili kullanmalarını sağlıyor diyebilirim.
Peki polis müdahale etmez mi? Eder tabii, halka zarar veren, kişinin hak ve özgürlüklerine kasteden, edilen durumlarda … Sel baskını, deprem olmuştur, insanların kurtarılmaları gerekiyordur orada müdahale eder. Mağdur durumda olan insanları koruması gerekiyordur orada müdahale eder.
Ama kelime ve kavramları kendi çıkarlarına göre dizayn edenler toplum mühendisliğinde aşamalar kaydetmeyi sürdürüyorlar. Nereye kadar?..

NOT: 1 Mayıs arifesinde 2 değerli insanı kaybetmenin üzüntüsünü yaşadım/ yaşadık.
Biri “Seni halk adına ölüme mahkum ediyorum” kitabıyla tanıştığım Habora yayınevinin kurucusu, Evrensel gazetesi köşe yazarı ve İzmir’de tanışıp muhabbet etme olanağı bulduğum Bülent Habora’nın aramızdan ayrıldığını duydum.
Diğeri yaşadığım damar tıkanıklığı hastalığımın geçmesinde emeği olan,  yalnız benim değil, Ferdi Tayfur’dan, Oktay Akbal’a, Abdullah Demirtaş’tan bir çok insana emeği geçen, yalnızca doktor hasta ilişkisi değil sanat ve müzik dünyasına ilişkin değerli katkıları olan, yaşamını daha güzel bir dünya için kendi çapında mücadele veren “kent ozanı” dostum Dr. Necati Özdemir “ hoşça kalın” bile demeden “veda” etti.
Tesellim ise takvimlerin en güzel gününde 1 Mayıs’a denk gelen ayrılışlarının bir tesadüf olmayıp hak ediş olduğudur… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...