06 Mayıs 2014 00:13

6 Mayıs, Denizler ve Mayıs’ın devrimci ‘mirası’!

6 Mayıs, Denizler ve Mayıs’ın devrimci ‘mirası’!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mayıs, dünya işçilerinin, kapitalist sömürü ve baskı sistemine karşı mücadelesini evrensel ölçekte ileriye taşıdığı, sınıf kardeşliğini haykırdığı bir günle başlar(1 Mayıs).
Mayıs, dünya işçileri ve ezilenlerine, sınıfsal-toplumsal kurtuluşlarının maddi koşullarının kapitalist üretim tarzı tarafından oluşturulup olgunlaştırıldığını; ve bu kurtuluşun ancak onların kendi mücadelelerinin eseri olabileceğini, kapitalist üretim süreci ve ilişkilerinden hareketle gösteren Marx’ın, ‘dünyaya geldiği’ aydır (5 Mayıs 1818).
Mayıs, halkın ve ülkenin bağımsızlığı ve kurtuluşu için emperyalizme ve işbirlikçi sermaye diktatörlüğüne karşı girdikleri mücadelede darağaçlarına çekilen DENİZLER’İN, bütün uluslardan ve ulusal topluluklardan, bütün “inançsal kesimler”den işçi ve emekçilerin ve onların gençliğinin uyanan kitlelerinin bağrına, bir daha kimsenin hile, entrika ve zorbalıkla koparıp alamayacağı şekilde ‘gömüldükleri’ aydır (6 Mayıs-1972). Mayıs, Diyarbakır işkence hanelerinde “ser verip sır vermeyen” İbrahim’in, Nurhaklarda Sinan’ların, Kürt direnişinde çok sayıda militanın ve daha nice kavga kardeşimizin, teslimiyeti reddederek toprağa düştüğü aydır. Mayıs, onların tümünü, dünyanın sömürücü zalimlerine karşı mücadele kararlılığıyla andığımız aydır.
1970 öncesi kitle mücadelesi ve onun bir yönü olarak gençlik hareketi ne ‘68’ yılı ve 68-70 dönemiyle sınırlı görülebilir ne de yalnızca silaha sarılmış dar grupların kent ve kırdaki eylemlerine indirgenebilir. Bu sınırlama ve indirgemeyi on yıllardır, özellikle de 6 Mayıs anmaları bağlantılı olarak sürdürenler az değil. Denizlerin, sosyalizm idealine bağlanan antiemperyalist, devrimci demokrasi mücadelesini, şoven milliyetçi görüşleri yönünde istismar edenler olduğu gibi, dönem üzerine kamyon dolusu laf yığınıyla devrimci mücadele deneyimi ve derslerini, ‘geçmiş’-bugün ve gelecek bağından soyutlayarak tek yanlı, doğmatik, kaba materyalist ve mekanik mantık formülasyonlarına uydurmaya çalışan bir “solcu”-‘devrimci’ kesim de bulunuyor. Bunlar, tanıklık eden kuşaklar henüz hayatta iken, tarihsel gerçekleri tersyüz edip saptırmaktan kaçınmadılar/kaçınmıyorlar. Dönem hareketi içinde, kitlelerden kopuşa götüren ‘maceracı eylem çizgisi ve devrim anlayışı’nın 1974’lerden başlayan ve ‘78’lere dek süren eleştirel değerlendirmelerine rağmen, onlar yokmuş ve yapılmamış gibi, her biri kendilerine göre, tarihi, sözüm ona yeniden yazıyorlar. Oysa, gerek Türkiye’de, gerekse Avrupa ve Amerika’da, halk kitlelerini mücadeleye yönelten ve yıllarca süren gelişmeler, gerek uluslararası özellikleri gerekse her bir ülke açısından ancak bütünlüğü içinde ele alındıklarında, hareketin ve mücadelenin gerekleri yönünden yararlı sonuçlara ulaşılabilirdi ve bu yapılmıştır.
’68 hareketi’nden söz edildiğinde ilk akla gelen, işbirlikçi iktidarlara, emperyalist sömürgeciliğe ve Siyonist barbarlığa karşı mücadeledir. Hareketin kitleselliği buradan yükselmiştir. Bizim Mayıs ‘şehitlerimiz’ dahil, devrimci militanlık ve halka bağlılık bu hareketin içindeki yer alışla dolaysız bağlıdır. Kitle mücadelesinin en ön saflarındaydılar. Mücadeleci militan ve devrimci tutum ve kararlılıkları bu mücadele içinde şekillendi. Yalnızca öğrenci gençlik içinde değil, işçi direnişlerinde, yoksul ve küçük üreticilerin eylemlerinde, kent yoksullarının mücadelesinde yer alarak onların talepleri için dövüşenler, bu sürecin bir döneminde, kitle hareketinden kopuşa götüren eylem biçimini esas almaya yönelmiş; birçok uluslararası ve ‘ulusal’ ölçekteki gelişme ve etkenle birlikte bu eylem ve mücadele çizgisi sonucu yenilgi yaşanmıştır. Sovyetler Birliği’ndeki yıkım ve kapitalist sisteme yeniden dahil olmanın yarattığı uluslararası sarsıntıların etkisi altında, revizyonizme, reformizme ve parlamentarist avanaklığa karşı duyulan derin öfke; ve halkın kurtuluş davasına yürekten bağlılık, silaha sarılıp kent ve kırlarda dar grup eylemlerine yönelmenin etkenleri arasındadır. Cunta yargıçlarının suratına, silahlı küçük grup eylemleriyle devrimin gerçekleştirilemeyeceğinin bilincinde olduklarını ve fakat bağımsızlık, özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için militan devrimci tutum ve kararlılığı da şart saydıklarını haykırdıklarında, devrimin ancak kitlelerin eseri olabileceği bilinciyle yeniye yönelişin ilk adımları atılmıştı. Darağaçlarına yürürken, ilmik boğazda ve henüz tabure tekmelenmemişken haykırılan, ve sömürülüp ezilenlerin ileri kitlesinin, takip eden kırk iki yıl boyunca sahiplenerek şiarlaştırdıkları  “son sözleri”; işçi sınıfı ve tüm emekçilerin hareketine, mücadelesine ve örgütlenme çabasına bağlanmanın; bunu asıl uğraş ve görev edinmenin bir devrim için kesin koşul olduğunun ilanı olarak alınabilir içerikte idi. Gerekli olan bu mücadelenin Marksizm-Leninizm’in yol gösterici ve kurtuluşa götüren tarihsel dersleri ışığında ilerletilmesi ve örgütlenmesiydi! Bir Manifestodur bu ve gereği yapılarak devrim için, onun gerçek sahibine: işçi sınıfı ve kent-kır emekçilerine yönelme; onların örgütlü kitlesel ayağa kalkışı için kararlı, azimle ve ‘şahsi hiçbir çıkar gözetmeksizin’ çalışmaya girilmiştir. 1974’ten başlayarak süren öz eleştirel yeniden inşa süreci ile birlikte, işçi sınıfı-ve kent-kır emekçileri-devriminin öznel gerekliliklerinin yerine getirilmesi için başlıca işçi sınıfı içinde olmak üzere kitle örgütlenmesi çalışması devam ediyor.
Kapitalizm, kır ilişkilerini çözüp milyonlarca yeni emekçinin kentlere, kentlerin kenar semtlerine akışına yol açtı. Türk-Kürt ulusundan ve diğer ulusal topluluklar ile çeşitli azınlıklara mensup milyonlarca işçiyle birlikte milyonlarca yoksul, az gelirli emekçi belli başlı kentlerde yoğunlaştı. Nüfusunun büyük çoğunluğu genç kuşaklardan oluşan, sınıfsal ve ulusal çelişkileri giderek keskinleşen ve emperyalist hegemonyaya karşı ciddi bir halk öfkesinin bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Siyasal özgürlük ve sosyal kurtuluş ancak, ve esas olarak sömürülüp ezilen sınıf ve kesimlerin örgütlü mücadelesiyle sağlanabilecektir. Fabrika ve işyerleri, atölyeler, okullar ve eğitim ve sağlık başta olmak üzere çeşitli kurumlar, devrimci militanlığın, halka, ve kurtuluşu davasına; yani sosyalizme bağlılığın doğrudan doğruya bu çalışmadaki ısrar ve kararlılıkla sınanacağı asıl alanlardır. Halka, işçi sınıfına, ülkenin ve ezilenlerin kurtuluşuna kendini adayan devrimci militan tutum ve davranışın şekilleneceği yer bu mücadele ve çalışmadır. DENİZLER’in devrimci mirasına sahip çıkmak bunu gereksinir. Bu, her türden lafazan, istismarcı şovenist ve küçük burjuva halk dışı “mücadele” anlayışına karşı devrimci Marksist tutumun gelişmesinin de koşullarından biridir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...