18 Nisan 2014 00:11

Bin dermana değişilmeyen dert

Bin dermana değişilmeyen dert

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir İrlanda köyündeki Katolik papazının cinayeti engellemeye çalışması üstüne olan İnfaz, 33. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen filmlerden. Günah çıkarmak üzere Rahip James’e gelen bir adam, onu öldüreceğini söyler, bir hafta da süre verir. Gerekçesi, kilisenin günahlarının büyük olmasıdır, çocukluğu boyunca din adamlarının tecavüzüne uğradığını anlatınca James cevap bile veremez. Bir haftayı kaçmak için değil, vedalaşmaları yapmak, hesapları kapamak, intihardan dönen kızıyla dertleşmek için kullanır. Film kiliseyi mülk sahipliği ve çıkarları peşinde koşması sebepleriyle, çocuk tecavüzlerinin ısrarla altını çizerek eleştirmekten geri durmuyor, bolca soru soruyor ve özellikle Hıristiyanlığın temel prensiplerine, erdemlerine dikkat çekiyor, bağışlamak ve feda gibi. Karanlık atmosferiyle uzun süre abartılı ve eğlenceli bir kara komedi olarak ilerlese de sonunda epey ağır bir dramla seyircisini baş başa bırakıyor.
İrlanda’dan epey uzakta, yıllar önce yazılmaya başlanmış, hikayesi Onur Ünlü ile Sırrı Süreyya Önder’in ortak imzasını taşıyan, İhsan Eliaçık hocadan alıntılar yapan İtirazım Var’la İnfaz arasında enteresan bir akrabalık var. Bolca soracak sorusu olan ve derin meseleler konuşuyorken dahi absürt anlar yaratmaktan vazgeçmeyen iki yönetmen arasında da. İrlandalı olanı, John Michael Mcdonagh nihayetinde Katolik kilisesi gibi devasa bir iktidar aygıtının ağırlığını filminin her anında hissediyor. Kiliseye girip çıkan, bağlamayla Alevi deyişleri çalan dedektif imam Selman Bulut ise daha filmin başında Diyanete “kıçını” dönüp kendi davasının derdine düşüyor.
İtirazım Var, cami görüntüleri eşliğinde Hatayi’nin yani Şah İsmail’in bir deyişiyle açılıyor, “Muhabbet Bağında,” ya da daha yaygın bilinen nakaratıyla: “Bir derdim var bin dermana değişmem.” Deyişi söyleyenin İmam Selman rolündeki Serkan Keskin olduğunu görmemizle enteresan bir karakterin macerasını izleyeceğimiz baştan belli oluyor. Polisiye meseleyi başlatan ise, camide işlenen bir cinayet oluyor. İmam önde, arkası dönük, cemaat safta iken iki el silah sesi duyuluyor ve Salih Kalyoncu yere yığılıyor. Çarşıda bir esnaf olarak bilinen adamın tefeci olduğu, Selman’ın evladı gibi baktığı Müezzin Efraim’in Kalyoncu ile ilişkisi, Ermeni analığı, Efraim ve diğer evsiz çocukların bu ahlaksız adamdan çektikleri, silahı bulunan bir emekli asker, kardeşi ve Rus eşi, tefecinin Selman’ın hesabına yatırdığı yüklü miktarda para, kurguyu karmaşıklaştıran ve merakı kuvvetlendiren birçok ayrıntıdan bazıları. Polisin cinayeti çözmek için pek çaba sarf etmemesi ve başta Efraim’den başkasından kuşkulanmaması Selman Bulut’u harekete geçiriyor. Daha önce dedektiflik yapmışlığı yok ama olaylar onu zorluyor bir kere.
İmamına Alevi deyişleri söyletmesiyle başlamak rastlantı değil, filmin tabuları yıkmak diye bir derdi var çünkü. Komisere dair bildiğimiz şey karısını dövmesi. Selman’ın onun kibrine yaptığı eleştiri, filmin polis şiddetine dair de sözü olduğundan. Cinayetten sonra denetime gelen Diyanet İşleri yetkilileri ile yaşadığı çatışma, imamın duruşunun altını çizen bir unsur. Sevgilisiyle yaşayan kızının imam nikahı yapması daha da çok canını sıkıyor, küfretmeye başlıyor ve imam nikahının günahın arkasından dolanmak için bir yöntem olarak kullanılmasına duyduğu öfkeyle bunun İslama aykırılığını açıklıyor. Filmin girmeye çalıştığı tartışmalardan, söylemek istediği sözlerden sadece biri bu. Aslında silahını, dinin, gelenekçi statükoyu koruyan zengin egemen sınıflar tarafından kullanılmasına olanak veren yorumlarına doğrultmuş çünkü. Bunları, bir polisiye film kurgusunun gereklerini yerine getirerek diyaloglara yedirdiği söylenebilir, ki filmi en dikkat çekici hale getiren bu. Eğlenceli, merak uyandıran, hem de bolca meseleyle uğraşan bir yanı var ve daha güzeli, bunlar birbiriyle uyum içinde. Bir yanı Leyla ile Mecnun’a, bir yanı İhsan Eliaçık’a uzanıyor.
Onur Ünlü’nün bu hafta gösterime giren filmi, İstanbul Film Festivali’nin de yarışmasında. Çok bilinmeyenli cinayet kurgusu karmaşık ve yorucu da olabilir. Ama aslolan filmin Selman Bulut’un derdine seyirciye ortak etmenin üstesinden gelmesi. Adaletsizliğe karşı mücadele etmenin kendisi dermanların en kıymetlisi zaten. Filmin tefecilik ve faizcilikle kazanma, paylaşmama ve adaletsizliğin üstünü dinle örtmeye çalışmaya dair derdi açık. Hani kendince bir derman sunan bin film varsa mesela, bu dertli filme değişmek gelmiyor insanın içinden.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...