10 Nisan 2014 00:14

Sıcak parayla gelen istikrar

Sıcak parayla gelen istikrar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçim sonuçları bir kez daha gösterdi ki siyasi iktidarın aldığı oy ile ekonominin gidişatı arasında sıkı bir ilişki var. 2009 yerel seçimleri ekonomik ülkede etkilerinin sert hissedildiği Mart ayında gerçekleştirilmişti. AKP’nin 2007 genel seçimlerinde yüzde 46.6 seviyesinde olan oy oranı yüzde 38.8 seviyesine geriledi. Hiç kuşku yok ki, seçimin zamanlaması AKP’nin oy oranındaki sert gerilemenin ardındaki temel etkenlerden biriydi.
AKP’nin oy oranının yüzde 50’ye dayandığı (yüzde 49.8)  2011 genel seçimleri ise ülkeye dönük sıcak para girişlerinin en yoğun olduğu, ekonominin yüzde 8.9 büyüdüğü bir dönemde gerçekleşti. Ekonomiye dönük olumlu beklentilerin sürdüğü 2013 yılının bahar aylarında ise anketler AKP’nin oy oranının yüzde 52’lere kadar vardığını göstermekteydi. Sonrasında ABD cephesinden gelen gevşek para politikasının sona yaklaştığına dönük sinyaller ile ekonomide işler tersine dönmeye başladı. Ekonomideki kırılganlıklar gezi olaylarının patlak vermesi ile büyüyen siyasi kırılganlık ile örtüşünce AKP’nin oy oranında da gerileme yaşanmaya başlandı.
2014 yerel seçimlerinin resmi sonuçları henüz açıklanmamış olmakla beraber il genel meclisi ve büyükşehirlerdeki belediye meclisi oy oranlarından Türkiye genelinde AKP’nin 2 milyon (yüzde 10) civarında bir oy kaybına uğradığı anlaşılıyor. Aralık ayından bu yana hız kazanan cemaat- AKP kavgası ve sonrasında açığa çıkan telefon dinlemeleri karşısında iktidar partisinin oy oranını halen bu düzeyde muhafaza edebilmesinin ardında da ekonomide istikrarsızlığın büyümesi yönündeki kaygının ön plana çıktığı görülüyor.
Ortaya çıkan tablo Hükümetin ekonomideki sorunları dışarıdaki ve içerideki siyasi hasımlarıyla açıklamaya dönük komplo teorilerine dayalı diskurun geniş halk kesimleri nezdinde karşılık bulduğunu gösteriyor. Seçimler sonrasında borsada görülen hızlı toparlanma ve TL’nin avro ve dolar karşısında değer kazanması da bu yöndeki algıyı güçlendiriyor. İşin aslına bakarsak, ekonomik göstergelerdeki olumlu gidişat büyük ölçüde uluslararası piyasalardaki gelişmelerden kaynaklanıyor.
2008 krizi sonrasında ABD başta olmak üzere “gelişmiş kapitalist ülkelerde” uygulamaya konan genişlemeci para politikaları Türkiye gibi “gelişmekte olan” piyasalara dönük sermaye akımlarına hız kazandırmıştı. Bu durum “gelişmekte olan piyasalarda”  büyümeyi hızlandırırken diğer yandan bu ülkelerin dış borç stoğunun hızla büyümesine yol açmıştı. 2013 mayıs ayından bu yana ise  ABD ekonomisinden gelen toparlanma sinyalleri ile birlikte para musluğunun kısılmaya başlandığını faizlerin tırmanışa geçtiğini izledik. Bu durum Türkiye gibi ekonomisini sıcak para girişleriyle finanse eden ülkeler için kötü haber idi.  Bu dönemden sonra ABD’den gelen her olumlu haber Türkiye ekonomisine olumsuz yansıdı.
AKP’nin sıcak paraya dayalı büyüme modelinin giderek tıkanmaya başladığı bir dönemde kurtuluşa Avro Bölgesi’nden gelen olumsuz göstergeler yetişti. Mart ayı itibarıyla bölgede enflasyonun yüzde 0.5 gibi 2009’dan bu yana en düşük seviyelere inerek AMB’nin  (Avrupa Merkez Bankası) hedefi olan yüzde 2’nin oldukça altında kalması AMB’nın da Fed benzeri bir varlık alımı programı başlatması beklentisine yol açtı. Giderek büyüyen deflasyon riski karşısında henüz alınacak önlemler netleşmese de küresel piyasalarda faizlerin artacağı yönündeki beklentiyi kırdı. Sıcak paraya dayalı “gelişmekte olan piyasaları” rahatlattı.
Genel tabloya baktığımızda Türkiye ekonomisi açısından değişen bir şey yok. Ülkeye dönük sıcak para girişleri sürdüğü müddetçe yapısal sorunların üzeri örtülecek. Uzun vadede ise balon büyüdükçe kırılganlık artacak. Önünde son derece kritik bir Cumhurbaşkanlığı seçimi bulunan hükümetin amacı da günü kurtarmak. Sonrası Allah Kerim! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...