27 Mart 2014 00:09

Tarihin çöplükleri zorbalarla dolu

Tarihin çöplükleri zorbalarla dolu

Fotoğraf: Envato

Paylaş


Güncel dünyada, şu son birkaç yıl ve özellikle de son birkaç ayda Türkiye’de yaşananlara benzer şeylerin yaşandığı bir başka ülke var mı, bizim takip edebildiğimiz kadarıyla olumlu yanıt vermek pek mümkün görünmüyor. Bizde yaşananların ne gibi bir ayırıcı özelliği var diye sorulabilir. Bir kere sadece zorbalık hakim ve belli bir kesim tarafından alkışlanan bir durumla sınırlı değil. Özellikle Büyük Haziran Direnişi’nin psikolojik-siyasal baskısıyla dengesizliği daha da belirgin hale gelen Başbakan ve hükümetinin izlediği politika, içeride ve dışarıda savaşçı ve saldırgan; muhalifleri ve kendisinin politikalarına uzak duran dahası karşı çıkanları düşman; yandaşlarını ise iktidar nimetlerinden aldıkları pay üzerinden satın alınmış ya da yedeklenmiş “takipçi sürü“ olarak karşı karşıya getirmeye uyarlı bir politika olarak belirginleşmiş bulunuyor. Bunun çok sayıda nedeni var; ama en belirleyici olanı, maddi çıkarlara bağlanan iktidar olanaklarının ne pahasına olursa olsun elde tutulmasıdır.
Bu olanak çünkü, ele geçirilmiş kurum ve mevzilerin kullanılmasıyla sahip olunan sermaye ve servetin büyütülmesini; bunun bir yanı olarak yağma, rüşvet, soygun yoluyla rant getirilerini havuzlarına akıtmayı sağlıyor, dahası belirli koşullarla garanti ediyor. Bu köşede bir önceki hafta yayımlanan makalede de değinildi: hükümetin ve partisinin aşırı saldırgan bir politikayı temsil ediyor ve uyguluyor olması en başta buna bağlı. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve dolandırıcılığın üstüne yan gelip yatmış; yağmaladığı ülke kaynaklarını korumak isteyenleri darmadağın etmek için baskı ve kara propagandayla baskın çıkmaya çalışıyor. Bu olanak ve nimetlerden yararlanma güdüsüyle kendisine tabi olmuş alkışçılar topluluğunun çıkardığı gürültüye “millet iradesi” yaftası asarak, muhaliflerinin her kesimine karşı kılıç sallıyor.  Kürtleri oyalama politikalarına duyulan tepkinin bilincinde ve özerklik ilanı söylemi ve hazırlığının farkında olarak “Olağanüstü Hal” senaryoları hazırlayıp, soygun politikalarının doğurabileceğini düşündüğü kitle tepkilerine karşı “ayaklanma bastırma tatbikatları” düzenliyor, mahalleri, semtleri toptan kuşatarak, yollardan muhalifleri polis zorbalığıyla topluyor, “önleyici önlem” masallarıyla yasakların kapsamını genişletiyor. İnternet-Twitter, Facebook, YouTube gibi iletişim hatları- sistemlerini kapatmakla, yargıyı emre amade kılarak, polis ordusunu halkın üzerine işgal kuvvetleri gibi salarak ülke yönetiyor. Seçim hilelerinde deneyli bir iktidar olarak “seçim sonuçlarına yönelik tepkiler” propagandasıyla önceden sandık hırsızlığına başlamış durumda. Başbakan ve hükümet kabinesiyle partisinin kapitalist oligarşisi, çıkarlarına ne geliyorsa onu “millet isteği ve iradesi” göstererek, “yaşa padişahım” nakaratları eşliğinde daha fazla zorbalığı hak ve yetki sayıyor.
Diktatör zorbaların, “cesaret  görüntüleri yaratarak” ardı sıra yürüyen “alkışçı yığın”ı aldatmaya çalıştıkları söylenir. Ama biz, “fedayı can etmeye hazır!” olduğunu söyleyerek, on milyonlara meydan okuyan(lar)ın, onların büyük cesareti ve kuvvetinden korkuyla psikolojilerinin bozulduğuna da tanıklık ediyoruz. Yanı sıra, onların da, tarihte çok sayıda zorbanın, halklara kan kusturmasına rağmen tarihin çöplüğüne atıldığını bildiklerini de biliyoruz.
Her ne kadar, iktidar gücünün sağladığı olanaklardan ve temsil ettikleri düşünce, inanç biçimleri gibi sonunda maddi çıkarlara bağlanan ancak manevi doyum da sağlayan sosyokültürel ‘olgu’lardan güç alarak yedeklenmişlikleri görüp, kalıcı olduklarını düşünüyorlarsa da, bunun geçici olduğunu, hatta giderek hızla yaklaşmakta olduğunu görüyorlar. ‘Dehşetli’ zalim kesilmelerinde bu korkunun da payı bulunuyor. İçeride halka karşı baskı ve sömürü politikalarının yarattığı tepkiler nedeniyle sıkışan zorba yönetimlerin dikkatleri “dış düşman”(lar)a çekme kirli politikasına yöneldikleri de bilinen bir durumdur. Bu tutum, tüm demokrasi düşmanlarının; ırkçı-gerici liderlerin ortak özelliği olagelmiştir. Terörist İslamcı örgütleri silahlandırıp Suriye yönetimi ve halkına karşı saldırılara yöneltenlerin, “hava sahası ihlali” gerekçeli uçak düşürmeleri ve “türbe koruculuğu” gerekçeli savaş senaryoları hazırlayıp alkışçı ve yararcı yığının şakşakçılığı eşliğinde “Mehteran Havası” çalmaları bu politikayla bağlıdır. Başbakan ve Cumhurbaşkanı, Türk hükümetinin desteğindeki teröristlere yönelik faaliyet yürüten Suriye uçağını düşüren “Türk Ordusu”nun generallerini “tebrik etmeleri”yle bunu teyit ettiler. Erdoğan ve hükümetinin temsil ettiği politika iç ve dış çatışmaları körükleyen, bundan “umar bekleyen” bir politikadır.
Bu durumda, işçi sınıfı ve emekçilerin, kent ve kırın yoksullarının, ezilen ve baskı altında tutulan ulus, ulusal topluluklar ve çeşitli inanç kesimlerinden kitlelerin, hükümet ve partisinin temsil ettiği zorbaca, ülke ve bölge halklarının birbirini kırmaya teşvik eden politikalarını boşa çıkarmak büyük bir aciliyet taşıyor. Bu da onun geriletilmesini sağlayacak bir etkili mücadeleyi gerekli kılıyor. Hükümet ve partisinin oy kaybına uğraması mümkün olmakla birlikte, onun iktidarını sürdürmeyi sadece seçim ve sandıktaki oy sayısına bağlı gördüğünü düşünmek yanılgı olacaktır. Halkın demokratik özgürlükçü muhalefetinin örgütlü olarak ve olanaklı tüm yerlerde yükseltilmesi, kararlılık ve cesaretle taleplerin savunulup elde edilmesi ve ilerletilmesi şarttır. Devletin tüm kurumlarını ele geçiren bir gücün, küçümsenemez bir bölümü iktidar olanaklarından yararlandırılan ve ellerindeki mali-iktisadi ve sosyal ayrıcalıkları kaybetme korkusu duyan yeterince kitlesel yedeği de bulunuyorsa eğer, siyasal teşhir, aydınlatma ve örgütlenme üzerinden sağlanacak mücadeleci birliklerin kazanacağı güç çok daha önemli hale gelir. Seçim tokadı yetmez, daha etkilisi gerekiyor. Bu ana doğrultunun kaybedilmemesi bugün çok daha önem kazanmıştır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...