27 Mart 2014 00:09

Seçimler yaklaşırken

Seçimler yaklaşırken

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu hafta ekonomi yazmayacağım. Çünkü önümüzdeki haftaya kadar başta hükümet olmak üzere hemen hiç kimsenin ekonomide olan bitenleri önemsediğini düşünmüyorum.
Toplumun tabir yerindeyse ortadan ikiye bölündüğü ve hiç olmadığı kadar kutuplaştığı bir dönemden geçiyoruz. Berkin Elvan’ın ölümü ve sonrasında hükümet cephesinden gelen açıklamalarla sertleşen kutuplaşma seçimler yaklaştıkça şiddetini arttırıyor, sokaklardan okullara, iş yerlerine hatta evlere taşınıyor. İktidar partisinin seçmenleri ve muhalifleri arasındaki diyalog zemini gündelik hayatta dahi ortadan kalkıyor. Farklı televizyonları seyreden, farklı gazeteler okuyan, dolayısıyla farklı gerçekleri ve farklı doğruları olan iki toplum kesimi ortaya çıkıyor.  
Bu durum aslında Başbakanın Gezi olaylarının ilk günlerinden bu yana sergilediği siyasi tavrın doğrudan ve bilinçli olarak tercih edilen bir sonucu. Haziran ayında karşılaştığı büyük muhalefete rağmen Başbakanın Gezi Parkı düzenlemesinden geri adım atmamasını, Kabataş gibi aleni bir yalana sarılarak toplumu kutuplaştırma çabasını, yaşanan ölümler karşısında formaliteden de olsa bir başsağlığı dileyememesini pek çoğumuz yadırgamıştık. Bugün son derece net görüyoruz ki aslında Erdoğan daha o zamandan iktidarını korumak için kendini çetin bir mücadelenin beklediğini biliyordu. Gözü yaşlı Erdal Eren referanslarının, Nâzım Hikmet alıntılarının dönemi bitmişti. AKP iktidarı görüp göreceği en yüksek oy oranına ulaşmış, inişe geçmişti. İktidarın ardındaki çıkar ittifakı çözüldükçe dayanaksız vaatler ve toplumsal uzlaşma çağrıları yerini kutuplaşmayı derinleştirecek bir söyleme bıraktı. Ölen çocukları dahi ayrıştırarak toplumun acılarda dahi ortaklaşmasının önüne geçmeye çalışıldı.
Erdoğan’ın izlediği bu strateji büyük ölçüde işlevini gördü. Erimekte olan seçmen desteğini kemikleştirerek toplumun geri kalanıyla büyük ölçüde bağını koparttı. Muhalif basında alaya alınan mesnetsiz komplo teorileriyle ardındaki kitle desteğini iktidarın denetim alanı dışından sızan her türlü bilgiye duyarsız hale getirdi. Parti içine döndüğümüzde ise bu politika “özgül ağırlığı” her ne olursa olsun çatlak sesleri bastırarak, ortaya çıkabilecek alternatif güç odaklarının başlangıçta önünü kesti. “O giderse hepimiz gideriz” korkusunu parti kadrolarının içine saldı. Cemaatle Hükümetin içine girdiği kirli ittifakın dağılmasıyla açığa çıkan bilgilerin dehşet verici boyutuna rağmen hükümetin halen ayakta kalmayı başarabilmesi süreci mümkün olan en az zayiatla atlatmayı amaçlayan politikaların kısa vadede işlevini yerine getirdiğinin göstergesidir. Benden sonrası tufan düsturunu benimsemiş bir siyasi anlayışın daha uzun vadeli düşünmesi de beklenemez elbet.   
Son olarak sözüm oyunu “kötünün iyisine” verecek seçmenlere. Amacım kesinlikle ülkenin içinde bulunduğu durumu sıradanlaştırmak değil. Öyle olmadığının farkındayım. Ancak hatırlatmalıyım ki bu ülkede basın özgürlüğü ilk kez iktidardan nemalanmaya çalışan holding çevrelerinin elinde oyuncak olmuyor, çocuklarımız ilk kez sokaklarda faili meçhul cinayetlere kurban gitmiyor, siyasiler patronlarla el ele verip devletin kasasını ilk defa hortumlamıyor.
Pazar günü oyumuzu kullanacağız. Ama nihayetinde bilmeliyiz ki mücadele daha yeni başlıyor. Bugün tüm yalınlığıyla açığa çıkan pisliklerden arınacaksak yolumuz uzun. Ve bu yol yedek lastikle alınmaz, arabayı değiştirmek lazım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...