20 Mart 2014 00:10

Lafa değil icraata bakalım

Lafa değil icraata bakalım

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Üç aydır ülke gündeminin ilk sırasını oluşturan yolsuzluk ve rüşvet iddialarının 30 Mart’ta yapılacak seçim sonuçlarını nasıl etkileyeceği merakla bekleniyor. Başbakan ve partisi, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında normal koşullarda insan içine çıkamayacak hale gelmelerine rağmen, eşine az rastlanır bir pişkinlikle hareket ediyorlar. Öyle ki, 30 Mart yerel seçimleri ile ilgili olarak öne çıkan seçim sloganlarını, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile dalga geçen bir üslupla “Lafa değil, icraata bakarım” şeklinde belirlemişler.
Başbakanın aile bireylerinden, aile dostu iş adamlarına, bakanlardan bakan çocuklarına kadar yakın çevresindeki herkesi içine alan yolsuzluk ve rüşvet çarkının ayrıntıları birer birer ortaya çıkmasına rağmen, reklam kampanyalarında “Lafa değil, icraata bakarım” söylemini öne çıkarması en hafif tabirle tam bir yüzsüzlük örneği.
AKP’nin yolsuzluk ve rüşvet iddialarını, ses kayıtlarını tamamen yok sayarak seçim kampanyasında “Lafa değil, icraata bakarım” propagandasını öne çıkarması, toplumun geniş bir kesimi açısından olduğu gibi, emekçiler açısından da çok şey ifade ediyor.
AKP’nin iddia ettiği gibi lafa değil, icraata bakacak olursak, son yıllarda resmen patlama yapan iş cinayetleri, Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan keyfi işten atmalar, sendikasızlaştırma uygulamaları, işçilerin ve kamu emekçilerinin çeşitli düzeylerde yaşadığı saldırılar ve hak gaspları gibi icraatları bir kez daha hatırlamak gerekiyor.
Bugün son üç ay içinde sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıp halka “Lafa değil, icraata bakın” diyenler, buldukları her fırsatta işçilerin kıdem tazminatına, kamu emekçilerinin iş güvencesine göz dikilmesine ne diyecekler? Halktan toplanan vergilerin peş peşe çıkarılan teşvik paketleriyle patronlara aktarılmasını, işsizlik sigortası fonunun işsizler dışında herkes için kullanılmasını, halka harcanması gereken paraları para sayma makinesinde tıkır tıkır sayıp, ayakkabı kutusunda istiflemelerini nasıl açıklayacaklar?  
Yine lafı bir tarafa bırakıp icraata bakacak olursak, geçtiğimiz 12 yıl içinde istihdamın kendi içinde kadrolu-taşeron, güvenceli-güvencesiz vb. şekillerde parçalanması, 2002 yılında 380 bin olan taşeronda çalışan işçi sayısının bugün 2 milyona dayanması, kara yollarında ve üniversitelerde çalıştırılan taşeron işçilerin haklarının yüksek yargı kararlarına rağmen ısrarla verilmemesi hangi icraatın gereği diye sormak gerekiyor.
Bütün bu gelişmeler karşısında sesini çıkaran, az çok tepkisini gösteren az sayıda sendika dışında bütün sendikalar iktidarın yörüngesine girmiş durumda. AKP’nin sendikal alandaki en önemli icraatlarından birisi “yandaş sendikacılık” gibi uluslararası literatüre giren bir sarı sendikacılık pratiğinin yaratılmış olması. Hükümetin yolsuzluk ve rüşvet iddialarını inkar etmesi dahil, her söylediğine kayıtsız koşulsuz destek veren ve hükümetin memur sendikaları kolu gibi çalışan Memur Sen’in son 12 yıl içinde 18 kat üye artışı yaşayarak alanında kırılması çok zor bir rekora imza atması fazla söze gerek bırakmıyor.
Yıllardır işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını “piyasa”ya uydurmak için gece gündüz çalışanlar, yaptıkları yasal düzenlemelerle Türkiye’yi patronlar için dikensiz gül bahçesine, emekçiler açısından tam bir cehenneme çevirdiler.
İşçi ve emekçileri sefalet koşullarında çalışmaya mahkum edenler, evlerde istifledikleri parayı “erittikten” sonra üstüyle villa alacak kadar büyük icraatlar peşinde koşarken, asgari ücretlilerin ve her an işten atılma korkusu yaşayan taşeron işçilerin sorunlarına kulaklarını tamamen tıkayabiliyorsa gerçekten de lafı bir tarafa bırakıp, icraata bakmak lazım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...